Birinci bölümde:
Latin Amerika, Asya ve Afrika ülkelerinde uygulanan başkanlık sisteminin nasıl diktatöryal bir sisteme dönüştüğünü görebiliriz diyerek...
Elbette, Türkiye'yi yukarıda belirttiğimiz ülkelerle eş tutmak doğru değildir, ama henüz parlamenter sistemi bile yeteri kadar sindiremediğimizi unutmamak gerekir diyerek...
Özellikle de bu ülkede, halen cumhuriyetten geri dönüş tehlikesini duyan geniş bir kitlenin var olduğunu da hiç unutmamak gerekir diyerek...
Başkanlık sistemini bir de sorularla sorgulayalım demiştik.
* * *
Mademki başkanlık sistemi, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bir sihirli değnek olarak sunulmuştur; o halde şu soruları sormak hakkımız olsa gerek.
Can Yücel'in dediği gibi; kuvvetler ayrılığını Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri olarak algılayan toplumsal bir hastalığımız varken...
-Başkanlık sistemiyle kuvvetler ayrılığı tam olarak mı gerçekleşecek?
Yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın, toplumun gözüne baka baka yargı karşısına çıkması engellenerek Türkiye siyasetine büyük bir darbe vurulurken...
-Başkanlık sistemiyle yolsuzluk mu yok olacak?
-Başkanlık sistemiyle partizanlık mı yok olacak?
* * *
Devam edelim...
Bu ülkede gerek inanç, gerek etnik kimliğiyle ötekileştirilmiş hisseden geniş bir kitle varken ve de ötekileştirme, toplumsal barışın önünde bir engel olarak dururken...
-Başkanlık sistemiyle ötekileştirme yok mu edilecek?
-Başkanlık sistemiyle toplumsal barış mı getirilecek?
Bu ülkede yargıya güven kalmamışken... Bu ülkede TBMM, iktidarın baskısı altında yasama faaliyeti yaparken...
-Başkanlık sistemiyle yargı tam bağımsız mı olacak?
-TBMM daha mı özgür yasa yapabilecek?
10 yıl AİHM üyeliği yapmış ve bugün CHP Milletvekili olan Rıza Türmen'in dediği gibi, "Avrupa'da hukuk, vatandaşı devlete karşı koruyan; Türkiye'de hukuk, devleti vatandaşa karşı koruyan" bir anlayış üzerine inşa edilmişken...
-Başkanlık sisteminde hukuk, vatandaşı devlete karşı mı koruyacak?
* * *
KİT'lerin yozlaştırılıp satıldığı gibi, yıllarca parlamenter sistemin yozlaştırılmasıyla bir kurtarıcı gibi sunulan başkanlık sisteminde:
-İşsizlik mi yok olacak?
-Daha özgür sendikacılık mı yapılacak?
-Milli değerlere sahip çıkılıp, satılan milli kaynaklar geri mi alınacak?
* * *
Ne demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan 1993 yılında?
"Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı, bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesidir" demişti.
Peki, o günden bugüne ne değişti? Bugün neden ille de başkanlık sistemi denilmekte?
-Yoksa bu bir Amerikan tavsiyesi mi?
-Ya da bir Amerikan dayatması mı?
* * *
"Bizi ters çevirirseniz Batı, Batıyı ters çevirirseniz biz oluruz" demişti Kemal Tahir.
Sosyolojisi, yaşam tarzı ve de hayat felsefesi Batı'yla uyuşmayan bir toplumun, Batılı olmaktaki zorluğunu, ya da imkânsızlığını böyle ifade etmişti Kemal Tahir.
Yani parlamenter sistemi bile henüz sindirememiş, etnik ve inanç sorunlarını çözememiş, 91 yıldır laiklik tartışmasını bitirememiş, eğitim sistemini çağdaş verilerle donatamamış bir ülkede, kontrolü güç yetkilerle donatılmış başkanlık sistemiyle:
-Etnik yarılma mı yok olacak?
-Siyasi kamplaşma mı yok olacak?
-Cumhuriyet için duyulan endişeleri mi yok olacak?
-Yani Türkiye, laik ve demokratik bir düzlüğe mi çıkacak?
* * *
Elbette bu sorular daha da çoğaltılabilir. Ancak son olarak diyebiliriz ki:
-Bölgede siyasal haritalar yeniden çizilirken...
-Birbirini vatan hainliğiyle suçlayan bir siyasal iklimimiz varken...
Ülkede, parlamenter sistem ya da başkanlık sistemi tartışması ile bir sistem tartışması yaratmak, ülkenin geleceği için tehlikeli bir kulvar açmaktır.