Bugün 24 Temmuz Basın Bayramı. 24 Temmuz 1908’de Türk basınından sansürün kaldırılışının 111. yıldönümü… 1946’da kurulan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 24 Temmuz’u “Basın Bayramı” olarak ilan etti ve o yıldan başlayarak basın özgürlüğünün ifadesi olan bu “gün” geleneksel hale geldi.

Gazetecilerin bir de “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” var. 10 Ocak 1961’de basın çalışanlarının sosyal haklarını güvence altına alan 212 sayılı yasanın Resmi Gazete’de yayımlanışının yıldönümü…Gerçi günümüzde, basın özgürlüğü gibi basın çalışanlarının iş güvenliği ve sosyal hakları da tartışılır hale geldi, ama bu son derece derin bir konu. Ben, -belki de kırkıncı kez- başka bir açıdan basın özgürlüğü konusuna yaklaşmak istiyorum.

Bir tarihte, Alman meslektaşlarımızla Almanya’daki ve Türkiye’deki yerel gazeteciliği karşılaştırma fırsatımız olmuştu. Orada da devletin yerel basına desteği vardı, ama aradaki en önemli fark, halkın “okuyor” veya “yerel gazete okuyor” olmasıydı. Bizde yerel gazeteler için “bin” rakamı iyi bir tirajı ifade ederken, Alman meslektaşlarımızın verdikleri rakamlar, 10, 20, 30 binleri bulabiliyordu. Yani, Alman halkı, yerel gazetelerine “yaşam gücü” veriyordu.

Kuşkusuz devlet, belirli kriterlere uyan, gerçek anlamda “nitelikli” yerel gazetelere, ayırımsız şekilde “sübvansiyon” uyguluyordu, ama halk da, devleti yönetenlere karşı yerel gazetelerin ekonomik bağımsızlığını sağlama görevini hakkıyla yerine getiriyordu. Bu konuya ilişkin her yazımda ifade etmeye çalıştığım tam da bu işte: Devletin gerçekten nitelikli yayın organlarına destek vermesi, toplumun da, basın organının her yana, her yöne karşı bağımsızlığını korumasını sağlayacak ekonomik gücü kazandırması.

Toplumsal barış, demokratik hak ve özgürlükler, insan haklarına saygı, tam bağımsızlık, ülke bütünlüğü…Türk halkının ezici bir çoğunluğu “insan onuruna yaraşır” ve “ulusal bilincin gereği” olduğu için istiyor bütün bunları…Ama, bunları isteyen halkın yine önemli bir çoğunluğu, bunlara ulaşabilmek için kendisine de belirli görevler düştüğünün farkında değil. Açık söyleyeceğim; Çorum’da ÇORUM HABER gibi denge unsuru, düzeyli, yapıcı, hep iyiden, güzelden yana, daima Çorumlu’nun yararını gözeten bir gazete olsun, ama benden kimse bir şey beklemesin!...İşte bu olmaz!..

Benim, mesleki sorunlarımıza ilişkin yazılarıma, “yazılı basının artık önemini kaybetmeye başladığı” yolunda yorumlar geliyor. Ben de sohbetlerde, “Japonya’nın en yüksek tirajlı gazetesi halen 13 milyon satıyor. Onu takip eden gazetenin tirajı da 10 milyonun üzerinde. Bu, Japonlar’ın iletişim teknolojisinde geri kaldıkları anlamına mı geliyor?” diye soruyorum. Elbette, bu alanda başdöndürücü bir değişim yaşanıyor ve dijital teknoloji her alanda kullanılır hale geliyor. Ama habercilikte, bu alanı da en iyi yazılı basın kullanıyor.

Haberi eğip-bükmeden, objektif ve haber tekniğine uygun biçimde yazacak, gelişen olayları yorumlayacak, toplumsal değişime öncülük edecek, halkın duygularını yansıtacak, binlerce kişiyle paylaşacak ve kamuoyu oluşturacak bir gazeteciye, yazara daima ihtiyaç olacak. Özetle, yazılı basın da yaşayacak, gereği gibi disipline edilmek, kurallara bağlanmak kaydıyla, sosyal medya da gelişmeye devam edecek. Disipline etmekten ve kurallara bağlamaktan kastımın, özgürlükleri kısıtlamak olmadığını belirtmeme bilmem gerek var mı?

“Yasama”, “yürütme” ve “yargı”dan sonra demokrasinin dördüncü gücü “basın”, yönetenlerin insafına bırakılamayacak kadar, demokrasiye inananların mutlak sahip çıkması gereken önemli bir güçtür. Kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılsa bile, demokrasi mevzii olarak ayakta kalması sağlanmalıdır. Dördüncü güç de büyük oranda zaptedildiğinde, bağımsızlığını koruyabilen bir avuç yayın organının nasıl önemli bir tarihsel görev ifa ettiği ya da halkın kendi iletişim kanallarını nasıl kendiliğinden oluşturabildiği son zamanlarda görülmüştür.

24 Temmuz Basın Bayramı, toplum bilinçli bir biçimde yerel basınına sahip çıktığı ve ekonomik bağımsızlığını sağlama adına üzerine düşeni yapmaya çalıştığı takdirde anlam kazanacaktır. Basın özgürlüğü, basın mensuplarından önce toplumun ihtiyacıdır. Demokratik bir atmosferde, barışı, sevgiyi, iyilikleri ve güzellikleri teneffüs etmenin en önemli araçlarından birinin “nitelikli basın” olduğu gerçeği, artık gereği gibi anlaşılmalıdır. Anlaşılmak zorundadır.