Ne yazık ki, 90 yaşındaki Cumhuriyet bir inanç kavgasına mahkûm edilir oldu. Anayasası laik olan bir toplumda olmaması gereken bu olgu, hep canlı tutuldu.

Ve de siyasal kavga, Alevi-Sünni üzerine inşa edilir oldu.

Son olarak 3. Boğaz Köprüsünün ismiyle Alevi kesimin duygularının kaşındığı bir ortamda, Sayın Başbakan öyle bir Alevi tanımı yaptı ki, adeta içinde bu kimliğin inkârını ve bu kavganın mesajını verdi.

Yani Başbakan Erdoğan, 18 Temmuz 2013 günü AKP Ankara İl Başkanlığı tarafından verilen iftarda "Eğer Alevilik Hz. Ali'yi sevmekse, ben dört dörtlük Alevi'yim" dedi. Ve konu gündeme taşınmış oldu.

Aslında bu bakış, Aleviliğin Sünni bir tanımıdır. Sırtını devlete dayamış, hatta inanç değerlerini devlete egemen kılmış Sünni anlayışın, Alevilik tanımıdır bu ifade.

Aleviliği yalnız Hz. Ali'yi sevmeye indirgeyerek, özünde Aleviliği reddeden, içini boşaltmak isteyen ya da asimile etmek isteyen bir bakışın ifadesidir bu tanım.

Bu bakışla:

"Ben Hz. İsa'yı çok seviyorum. Dört dörtlük Hıristiyan'ım" gibi...

"Ben Hz. Musa'yı çok seviyorum. Dört dörtlük Musevi'yim" gibi...

Yani bu tip genellemeler yapılabilir ki, demagojik ve de çok saçma bir mantık olur bu bakış.

Bu konuda muhafazakâr kesimin önemli yazarlarından, Zaman gazetesinden A.Turan Alkan'ın sözleri önemli bir tespittir.

"Aleviliğin Hz. Ali'yi sevmekten ibaret bulunduğu faraziyesi -eğri oturup doğru konuşalım- biz Sünnilere mahsus anlam çerçevesidir" diyor yazar.

Ve devam ediyor: "Bir inanç dairesinin, bir başka inanç dairesini tarif etme hak ve yetkisi yoktur" diyor.

İşte Alevinin de söylemek istediği budur.

*     *     *

Ama Alevi toplum, yıllarca dinlenmedi bu ülkede. Bir sorunu yoktur denildi. Oysaki kentlere gelmeden, Aleviliğini saklar olmuştu bu toplum. İnancını devletten korkarak yapmıştı bu toplum. Ta ki, kentlere gelene kadar...

Ve bu toplum, yıllarca bir iç düşman gibi algılandı. Yıllarca ötekileştirilmiş bu toplum üzerinde büyük kıyımlar yapıldı. Katliama varan büyük toplumsal olaylar yaratıldı bu toplum üzerinde. Ve darbelere giden yolların taşları döşendi bu toplum üzerinden.

Yani bu ülkenin kaderini birlikte paylaşan, kuruluşunda birlikte harcı olan; Cumhuriyete ve Atatürk'e sadakati yüksek olan bu kesimin, inanç kimliğine uzak duruldu bu ülkede.

Toplumun bilinçaltına, yıllarca ötekileştirilmiş bir kimlik yerleştirildi bu ülkede. Alevi ve Sünni halkın bir alıp vereceği olmadığı halde, birbirine düşman edilmeye çalışıldı bu iki inanç grubu.

İşte  Sayın  Başbakanın  sözü,  bilinçaltına yerleştirilmiş  böyle  bir bakışın dışavurumu oldu.

Oysaki sonuçta Alevilik, insanı özne alan, İslam'ın farklı bir yorumu idi...

*     *     *

Sanırım asıl rahatsız edici durum, Alevilerin neden sol siyasetlere ilgi duyduğu oldu. Tepkilerin de ana kaynağı bu olsa gerek.

Herhalde böyle bir oluşumun nedenleri:

-Ötekileştirilmiş olan bu kitlenin özgürlük ve demokrasi talebi, bir ölçüde sol söylemlerle örtüşmüş olmasıdır.

-Solun daha özgürlükçü, daha eşitlikçi değer ve söylentileriyle bir kimlik örtüşmesi olmasıdır.

-Belki de sol mücadeleden ziyade, bastırılmış kimliğini dışa vurmak istemiş olmasıdır.

-Daha da özeti, Alevi'yi potansiyel bir iç düşman gibi gören anlayışa ve zihniyete, ancak sol siyasetlerle bir çıkış yapabilmiş olmasıdır.

Yoksa Alevilik eşittir solculuk, Sünnilik eşittir sağcılık gibi bir genelleme yapmak saçmalıktır. Sosyolojik ve sınıfsal gerçeklere aykırıdır.

Ne yazık ki bu ülkede sağcılık-solculuk, inanç kimlikleri üzerine oturtulmaya çalışılmıştır. Özellikle 12 Eylül Darbesi, bu oluşumun önünü açmıştır.

Bunda, Türkiye siyasetinin faydacı anlayışı da böyle bir sonucu yaratır olmuştur. Sonuçta bu toplum, Alevi-Sünni gerginliğine hapsedilmiştir.

Oysaki Alevinin fiziği, Anadolu'dur. Müziği, Türkçenin yaşayan dilidir.

İşte Yunus, işte Veysel...

İşte Mahzuni, işte Neşet Ertaş...

Yani Alevinin şiirinde, nefesinde Türkçe vardır. Yani özbeöz halk kültürünün ana dokusudur Alevi kültürü.

İşte, Sayın Başbakanın yapması gereken Aleviliği tanımlamak değildi. Alevinin kendini ifade ettiği inanç yapısını kabul etmesiydi. Ve de bu toplumu, Alevi-Sünni gerginliğine hapseden bir zihniyetin silinmesine çaba göstermesiydi.

Ama olmadı, olmuyor, olamıyor. Çünkü siyasal hesaplar terk edilmemiş bu toplumda. Bilinçaltı tortuları temizlenmemiş bu toplumun.