Türkiye'nin en kanlı, en karanlık aylarından biridir 1993 yılının Temmuz ayı.

Çünkü “Sivas Katliamı”nın, “Başbağlar Katliamı”nın yaşandığı aydır 1993 yılının Temmuz ayı.

2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta Madımak Oteli yakılmış, 33'ü "Pir Sultan Abdal Törenleri"ne gelenlerden toplam 37 kişi, yanarak can vermişti.

Bu olaydan 3 gün sonra yani 5 Temmuz'da ise Başbağlar Köyü'nden 33 köylü, kurşuna dizilerek öldürülmüştü.

Sivas Katliamı'nda halk, Aziz Nesin bahane edilerek kışkırtılmıştı. Başbağlar Katliamı ise bugüne kadar aydınlatılamadı ya da aydınlatılmadı.

Ama topluma yansıtılan olgu, Sivas'ın intikamı biçiminde oldu.

Herhalde amaç bu idi! Yani Alevi-Sünni çatışmasını ateşlemek...

Peki, nasıl olmuştu Başbağlar Katliamı?

Başbağlar, Erzincan ilinin Kemaliye ilçesine bağlı, Tunceli sınırına yakın ve de Sünni halkın yaşadığı bir köydür.

1993 yılının 5 Temmuz günü akşam ezanının okunduğu saatlerde köy baskına uğrar. Halk camiden zorla çıkarılır. Camide olmayan köyün erkekleri isim isim köyün içinden toplanır. Kadın, erkek, çocuk yani köyün tüm insanları... Kadınları ve çocukları bir tarafa, erkekleri bir tarafa ayırırlar.

Erkekler kurşuna dizilir. Orada 29 kişi, yakılan evlerde saklanan 1'i kadın 4 kişi yanarak can verir. Yani 33 köylü katledilir. Tüm evler yakılır. Okul ve cami de yakılır.

Olaylarla ilgili 20 kişi gözaltına alınır. 18 kişi beraat eder. Örgütsel ilişkiden 2 kişi mahkûm olur.

***

Diyebiliriz ki, Sivas'ta Alevileri hedefe koyan "derin irade", Başbağlar'da "Sünni Katliamı"na imza atmıştır.

Ve Sivas'ın intikamı gibi bir hava yaratmıştır. Yukarıda da dediğimiz gibi amaç, Alevi-Sünni gerginliğini diri tutmak, kitlesel Alevi-Sünni çatışmalarını tahrik etmektir.

33 köylünün katledildiği Başbağlar Katliamı ile ilgili davanın yargıçlarından Şakir Kadıoğlu diyor ki: "Katliamdan dolayı tutuklananların olayla hiçbir ilgisi yoktur."

Ve devamla, "O davada hiçbir sanık suçlu değildi. Olay yeri incelemesini savcı değil, oradaki görevli bir asker yaptı. O kimin adını yazdıysa, mahkeme karşısına çıkarıldı. Başbağlar davası Türkiye'nin hukuk tarihinde bir yüz karasıdır. Yazıktır, günahtır" diyor.

Görülen o ki, usulen yargılayarak katliamın üzeri örtülmek isteniyor gibidir.

Ve yine devamla, "Peki kimler geldi mahkemeye? Aleviler! Tunceli'de 'tırpancı' olarak tabir edilen bölgenin Alevilerinden yakaladıkları bazı kişileri çıkardılar" diyor.

Sonuçta davanın üzerinden 20 yıl dolmak üzere... Yani zaman aşımı nedeniyle tümden kapanmak üzere... Ve de üzeri tümüyle örtülerek...

İşte "Başbağlar Katliamı" budur. Yani belleklere Sivas'ın intikamı gibi kazınan

ve de sanki üzeri bilerek örtülen bir katliam...

***

Dava yargıcının bu açıklamalarına söylenecek hiçbir söz yoktur. Yine de  söylenecek  bir  söz  vardır.  Ama   kime?   Elbette  Alevi  ve  Sünni topluma... Ve de Alevi'ye karşı önyargısını yıkamayanlara. Şimdi soralım sorularımızı:

-Ne zaman barış içinde yaşamayı bilecektir bu inanç grupları?

-Ve ne zaman "Derin İrade"nin figüranı olmayı bırakacaktır bu toplum?

-Ne zaman Alevi'ye karşı önyargılar yıkılacaktır?

-Ve ne zaman Hacı Bektaşi Veli'nin, Mevlana'nın, Yunus Emre'nin asırlar öncesi ekmeye çalıştıkları hoşgörüyü, içinde duyacaktır bu toplum?

Oysaki inanç ve etnik kimlikli kavganın sonucu, bu ülkenin bölünebilmesi için gerekli olan siyasal ve toplumsal bir iklim yaratmış olacaktır.

İşte Irak, işte Suriye, işte Arap dünyası...

Elbette bu ülkenin Temmuz ayında yaşadığı felaketler, Sivas ve Başbağlar'dan ibaret değildir. Daha büyüğü, daha kanlısı, adeta bir iç savaş yaşanmış "Çorum Olayları" ya da "Çorum Katliamı" vardır.

Bu da yarınki yazının konusu olacaktır.