Çorum, sanayi ve ticarette, kültür, sanat ve turizmde, sağlıkta, eğitimde, özetle yaşamın tüm alanlarında çıtasını yükseltsin, “bölgesel merkez” konumunu tescil ettirsin ve tüm komşu kentlerle birlikte 21. yüzyılın “yükselen yıldızı” olarak hak ettiği düzeye ulaşsın istiyoruz.

Onun için çırpınıyoruz.

Ama, bütün bunlardan da fazla Çorum’a yakışan tanımın “barış ve demokrasi kenti” olduğuna inanıyoruz.

Çorum’u bu yüzden, “Anadolu’da bir arada yaşamın son kalesi” diye niteliyoruz.

Barış içinde bir arada yaşama kültürüne, bu anlayışla alkış tutuyoruz.

Gerçekten, farklılıklarımızı zenginliğimiz olarak koruyabilmeli; toplumsal barışı, hoşgörüyü, karşılıklı anlayışı ve yaşam tarzlarına müsamahayı, kısaca demokratik olgunluğu, gelecek kuşaklara armağan olarak bırakabilmeliyiz.

Büyüyelim, kalkınalım, gelişelim, ama bunu, birbirini gırtlaklamaya hazır, gergin ve pusuda bir toplum haline dönüşmeden başarabilelim.

Başarmamamız için bir neden de yok.

Yeter ki, marjinal grupçukların demokrasi kültürüyle bağdaşmayan şımarıklıklarına prim tanımaktan uzak duralım.

Demokrasinin ve özgürlüklerin doğal sınırlarını kavrama yeteneğinden yoksun “aşırıları” cesaretlendiren edilgenliği terk edelim.

Toplumsal barışı, her türlü siyasal üstünlük hesabının, oy beklentisinin önüne koyabilelim.

Son günlerde, Çorum’un toplumsal barışını zedeleme riski taşıyan bir takım çıkışlara tanık olduğumuz için, üstü kapalı da olsa, bu uyarıları yapma gereğini duyuyoruz.

Gerekirse, bizi endişeye sevk eden ölçüsüzlükleri somutlaştırabiliriz de.

Ama, şimdilik soyut bir “kaygı ifadesi” olarak kalmasında da yarar olabilir belki.

Zaten, kastettiğimiz kişiler ve gruplar, kendilerini çok iyi bilirler.

Sonuç olarak şunu söylemeliyiz:

Çorum’da barış iklimini dinamitlemeye ve nifak tohumları saçmaya kimsenin hakkı yok.

Ayrılıklar tırmandırılmasın.

Herkes kendine gelsin.

Mehmet YOLYAPAR