İçinde yaşadığımız dünya gezegeni, huzur, mutluluk ve refah içinde yaşamamızı gerektiriyor. İnsan olarak güzelim dünya gezegenimizin kıymetini bilemedik. Her dönemde savaş üstüne savaşlar, savaşın getirdiği inanılmaz yıkımlar, sosyolojik, psikolojik, dahası fiziksel yıkımlar, insanının geleceğe güvenini sarsarken, güzelim dünyamız adeta bir sabun kalıbı gibi elimizden kayıp gidiyor..

               Dünyanın pekçok geri kalmış ülkesinde açlık, yoksulluk, sefalet, hastalıklar, savaş mağdurları ile dünyamız biraz daha yaşanamaz hal alıyor. Dünyanın bir yanında bir lokma ekmek, içecek temiz su ve hava, yiyecek, giyecek için insanlar çırpınırken, diğer yanda hovardaca bir savurganlık ve sömürü, silahlanmaya, ateşe, baruta, tanka, topa, füzeye bombaya yatırımlar dorukta. Gelişmiş ve emperyalist ülkelerin gözü bir türlü doymuyor. Dünyamızı içinden çıkılmaz kılanda bu emperyalist güçtür.

                 Dünya gezegenimiz zengindir verimlidir, toprağı cömerttir. Doğa, doğal olarak adildir. Uygarlığı yakalayabilsek ekmek hepimize yeter, su ve hava hepimize yeter. Doğa adildir dedim. Çünkü güneş tüm insanlığa eşit doğuyor. Yağmur hepimizin üzerine eşit yağıyor. Rüzgâr hepimize eşit esiyor. Fakat gözü doymaz kapitalizm, nihayeti emperyalizm “parsel parsel eylemişler dünyayı”… Emperyalizmin hepsi bana, dahası da bana teorisi, dünyamızı içinden çıkılmaz hale sokuyor. Tüm varlıklara sahip olma isteği ise, kan ve gözyaşı doğuruyor.

Doğal olarak aklımıza Şair Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi “İnsanlık doğada bir sapma mıdır?” acaba sorusu geliyor.  Çünkü insanın dışında hiçbir varlık kendi cinsini katletmiyor. Öldürmüyor, hani insan doğanın en uygar varlığı idi! Hani insan aklı olan varlıktı! Evreni teknoloji ile donatsan ne olur. Teknoloji insan değil ki, nefes almıyor, bir yeri acımıyor, gözleri yok, duygulanıp gözleri dolmuyor, gözlerinden yaş gelmiyor. Güzellikler karşısında gülmüyor. O bir makina, robot, metal veya PVC (polivinil klorür-plastik) maddesi.

                Savaş deyince aklıma, Hitler geliyor...Hiroşima-Nagaziki’ye atılan atom bombası geliyor... Savaş deyince aklıma Vietnam’da Amerikan askerlerinin beynine silah dayamasına rağmen, dimdik asil ve vakur şekilde duran Vietnam kadını geliyor. Savaş deyince aklıma ülkemiz geliyor. Sevr haritası geliyor aklıma. Ulusal kurtuluş savaşımız geliyor. Dünyaya parmak ısırtan, yedi düvele meydan okuyan şanlı direniş geliyor. Savaş deyince aklıma kan, gözyaşı ve ihanetin her türlüsü geliyor. Yanmış yıkılmış savaş meydanında çaresiz, büyümüş ve dolu dolu gözlerle, elleri böğründe etrafa bakınan bir kız çocuğu geliyor.

                 Onun için İstiklal Marşı yazarımız Mehmet Akif  “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın” demiştir. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal ise “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü boşuna söylememiştir. Hayatı savaşlarda geçen seçkin bir komutan olarak.

                   Evrende görmeye, yaşamaya, tatmaya, duymaya, hissetmeye değer onca güzellik varken, savaşlar insan aklının gereği olabilir mi? Uygarlığın gereği olabilir mi?

O halde ne duruyoruz barış tohumları ekelim evrene, yeşersin, yedi veren gülleri gibi tomurcuklansın. Geleceğe güvenle bakalım. En azından bundan sonra, umudu barışı kardeşliği yüceltelim. Barış içinde yaşamın doyumsuz tadına erişelim.

Hem yurtta, hem de dünyada.