Öncesi ve sonrası ile 31 Mart yerel seçimlerini yaşadık. Seçimler demokrasinin olmazsa olmazıdır. Seçim öncesi ve sonrasında kullanılan dil ise uygarlık ölçüsüdür. Seçimler öncesinde kullanılan dil ne yazık ki uygar toplumların kullandığı türden değildi. Üzücüydü, gerilim ve öfke doluydu, ayrıştırıcı, toplumu bölen ve geren türdendi.

“Hain, zillet, kafir, adiler, terörist” sözcüklerinin havada uçuştuğu bir seçim kampanyası birleştirici olabilir mi? Ülkenin yarısı bu sıfatlarla anılabilir mi? Kazara böyle ise vah o ülkenin haline. Bununla da kalınmadı, kutsal dinimizin icra edileceği bazı camilerde, parti toplantıları, propagandaları, hatta bu kutsal mekanlardan rakip partilere kin ve nefret yağdı. Dahası var, minarelere iktidar partisinin flamaları asıldı. Kameralara ve videolara yansıdı. Camilerde yemek seansları düzenlendi. Diyanetten de hiçbir açıklama gelmedi. Birileri sürekli öfkeyle parmak salladı. Ana muhalefet lideri için idam talebinde bulunulurken, diğer partinin kadın lideri mahpusla tehdit edildi. Üzülerek belirtelim ki, kendi seçmenini “öküz” diye alaya alan vekillere şahit olduk bu seçimde.

Tarih bize gösterdi ki, özü, adalet, özgürlük, eşitlik ve demokrasi olmayan hiçbir iktidar uzun ömürlü olamaz.

Her şeye rağmen asla ağzını bozmayan, toplumu bölünme ve gerilimden uzak tutan liderlerin seçim süreci boyunca barış dili kullandıklarını da anımsatmamız gerekiyor. Takdirle karşılamak gerekiyor. Sayın Kılıçdaroğlu’ndan, Akşener’e, Karamollaoğlu’ndan, İmamoğlu’na, Alper Taş, Selahattin Demirtaş, yine hakkını yemeyelim Binali Yıldırım toplumu gerecek ve bölecek tutumdan kaçınmışlardır. Burada şunu da belirtelim ki Sayın Binali Yıldırım Milletvekilliği, Başbakanlık, TBMM Başkanlığı yapmış bir kişidir. Oy sayımları bitmeden “Ben kazandım” açıklaması yapması, işi oldu bittiye getirme girişimi hoş ve şık olmamıştır.

Bu seçimin kazananı öncelikle barış dilini kullananlar, Sayın Ekrem İmamoğlu ve kısmen de CHP’dir. Kısmen diyorum, çünkü iktidarın dibe vurduğu, akla gelen her olumsuzluğun olduğu, ekonominin battığı bir ortamda buna ancak kısmi başarı denir.

İstanbul tüm Türkiye’nin bileşenidir. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun uğraşını azımsamamak lazım. Seçim öncesi hazırlıkların tümünü yaptı. Sadece Adalarda 6 bin gerçekdışı seçmen tesbit etti, yine 6 bini aşkın yüzyirmi yaşın üstünde yaşayan seçmenleri tesbit ettirdi ve dahası, ıslak imzalı seçim tutanaklarının kazaya uğramadan eksiksiz ulaşımını sağladı. İmamoğlu ise sakin, serinkanlı, dinamik tutumu ile iyi bir ekip oluşturdular. Başarı bir ekip işidir. İmamoğlu her şeye rağmen pes etmedi. Süreci iyi yönetti. “Adam kazandı” demedi. “Kimsenin hakkını yemem, hakkımı da yedirmem” sözü, kararlılığın ve başarının mihenk taşıdır.

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun gece toplanan kalabalığa; "Zafer düşmana karşı kazanılır. Zafer değil, bir başarı bu" sözü barış dilinin, uygar insana ve lidere yakışan veciz sözüdür. Seçim yarışının özetidir. Onun için ona buna parmak sallamak, öfke, tehdit, haksızlık, hukuksuzluk kaybetmiş, barış ve barış dilini kullananlar, özgürlük, hukuk demokrasi konusunda umut olanlar kazanmıştır.