Babam Rahmetli, “… Aman oğlum” derdi; “aman koçum… Canımsın, gözümsün!... Aç kal, ama hiç kimselere ‘acım” deme… Kimseye yalakalık, dalkavukluk yapma… Onurundan, gururundan ve dürüstlüğünden kimseye ödün verme. Mal, mülk, para, pul, gelir de gider de… Mevkii/makam da öyle… Ama onur var ya onur; onur bir kez gitti mi, bir daha geri gelmez. Aman koçum dikkat…”

Ben ve iki kardeşim, hep bu telkinlerle büyüdük.

İlkeler adamıydı Rahmetli.

Gönül adamıydı, sohbet adamıydı.

Sanata hayran, sanatçıya saygılı, her şeyin en iyisine, en güzeline sevdalıydı.

Münir Nurettin Selçuk ve Müzeyyen Senar hayranıydı. Bir günden bir güne, Münir Nurettin ‘Bey’ ya da Müzeyyen ‘Hanım’ demeden, bu sanatçılarımızı andığını anımsamam.

… …

O da benim gibi bankacıydı.

Bankacılık stresli ve sıkıntılı meslektir. Sabahı başka, öğleni başka, akşamı bir başka derttir.

Kendini bedenen ve ruhen, bu stresten uzak tutamayan; o stresi bankada bırak(a)mayıp, evine taşıyan bankacının, işi zordur.

İşte bu aşamada, devreye, “içki illeti” girer.

Mesai sonrası bir iki duble atıp, rahatlamazsa; o stres, sabaha kadar, boğar o bankacıyı.

Rahmetli babam da stresini böyle atardı.

Güzel insandı babam.

Ben de babayım ama çok istememe, hatta onun gibi olmak için büyük çaba sarf etmeme karşın onun gibi bir baba olamadım hiçbir zaman.

Babam, hem babaydı, hem de iyi bir eğitmen.

Baba gibi babaydı yani.

Son derece otoriter ve sert görünüşlüydü ama bir o kadar da yufka yürekliydi.

Hiç birimize en ufak bir fiske vurmamıştı, kötü söz söylememişti ama babamızdan çok çekinir ve onu çok sayardık. Kaşlarını çatıp, gözlerimizin içine bakması yeterli gözdağıydı bizim için.

* * *

Onun için manevi değerler, doğduğu topraklar, akrabaları, “dostum” dediği arkadaşları çok önemliydi.

Bıkmadan, usanmadan; her yerde, her ortamda inandığı bu değerleri ve de bu ilişkilerini bize de aşılamaya çalışırdı…

Şimdi üç kardeş, her bir araya geldiğimizde o günleri anımsayıp; kâh hüzünleniyor, kâh gülümsüyoruz.

Şu an ağabeyim, büyük bir bankamızın genel müdür yardımcılığından emekli. Küçük kardeşim makarna sektörünün büyük firmalarının birinin Genel Müdürü.

Üçümüz de çocuklarımızı evlendirip, torun sahibi olduk.

Üçümüz de dedeyiz yani..

Ama üçümüz de hâlâ babamızı arıyor, babamızı özlüyor, onun gibi baba olmaya özeniyoruz.

Daha da önemlisi;

“Keşke hayatta olsa da, (başımızda kavak yelleri eserken, dinlemekten gına gelen) kelimesi kelimesine ezberlediğimiz, bitmek tükenmek bilmeyen o öğütlerini yinelese…” diyoruz.

“Bugün onurumuz, gururumuz her şeyin üzerinde ise, başımız dik geziyor ve yaşıyorsak; bütün bunları, o telkinlere borçluyuz…” diyoruz.

“Bugün insanlarımızı seviyor ve sayıyorsak, çevremize karşı duyarlıysak, fırsatçı, fesat, hain değilsek; paylaşımcı ve katılımcıysak, bunları O’na borçluyuz…” diyoruz.

“ Her baba, babamız gibi olsa, toplumun çehresi değişirdi…” diyoruz.

Ve…

Ve babamızla gurur duyuyoruz.

Yıldızlar yoldaşın olsun Canım Babam; ışıklar içinde uyu.

Aklın bizlerde kalmasın.

Sen ne söylediysen o.

Üç kardeş, üçümüz de sahipleniyor, harfi harfiyen uyguluyoruz telkinlerini.

Ve…

Ve seninle, ilk günkü gibi gurur duyuyor ve övünüyoruz.