8 MAYIS 2018

Mustafa AYDINLI

Ailenin temel direklerinden biri anneyse, diğeri de babadır. Her ikisinin de, farkında olalım olmayalım üzerimizde büyük etkileri vardır. Genetik geçişler bir yana hal, hareket, şive dünyaya bakış felsefesi gibi, farkına vardığımız gerçekler de vardır.

Ölümünün 13. yılında rahmetli babamı bir makale ile anmak istedim. Merak etmeyin babamla özel ve ailevi konularla kimseyi meşgul etmeyeceğim. Her baba gibi benim babamın da topluma dönük, toplumdan mesaj alan ve veren yanlarını anlatacağım.

Hicri 1330 (1912) doğumluydu. Yüz yıla yaklaşan ömür sürecinde pek çok şeyi ‘’topraktan öğrenip, kitapsız bilen’’lerdendi. Önsezi, sağduyu, hoşgörü, ‘’Eline, beline, diline sahip ol” felsefesini yaşam biçimi yapmış gerçek bir halk bireyi idi.

Birine bir şey anlatmakta zorlanırsa onu ya doğaçlama şiirlerle, ya da bazı fıkra ya da benzetmelerle anlatırdı ki taşı tam da gediğine koyardı. O taşı gediğine koyduktan sonra hemen hemen de söz biterdi.

fanatik düşmandı. Asla kabul edilemeyecek hatalı bir tercih olduğundan taviz vermezdi. Bu nedenle ki sekiz kardeşin (üçü kız) yedisini sigara içirmemeyi, hatta kendisi gibi sigaraya karşı fanatik düşman etmeyi başarmıştı. Diğer içkiye de karşıydı fakat sigara kadar değil. Sadece vücuda ve keseye zararlı olduğunu savunurdu. Bu karşı oluş onun kesinlikle bağnaz bir tutkusundan kaynaklanmıyordu. Bazen dostlar arasında kimin babasından kime ne miras kaldı tartışması yapılır. Ben de kayda değer olmadığı için bir şey kalmamasına rağmen, hep babamdan bir daire miras kaldığını söylerim. Tanıyanlar bana çıkışır ‘babanın nerde dairesi vardı atıyorsun’ dediklerinde, hep sigara içmeme alışkanlığını kazandırarak bana bir daire bağışladığını söylediğimde dostlar arasında tatlı bir tebessüm olur. İşte babadan aldığım feyzle yazdığım SİGARA başlıklı altı dörtlükten oluşan şiirimin, üç dörtlüğü şöyledir.

SİGARA

Sağlıklıyken benzer çelik demire, (*)

Sigaranın zararları ömüre,

Çürütür ciğerin döner kömüre,

Ak ciğerlerine karadır kara,

Dudaklar solmuş, parmaklar sarı,

Peki sigaradan kim etmiş kârı,

Alışma cebinden harcarsın varı,

Sigara cepteki paradır para.

Para ele duman yele savrulur.

tüte tüte kavrulur.

Her kim sigarayla yolunu bulur.

O yolun, bir dipsiz deredir dere.

Atatürk’ü ilk Gazi Paşa olarak tanımış, sevmiş sonra da Atatürk adının verildiği dönemi anımsıyordu. Ülkenin kurtuluşunda onun önem ve rolünü biliyor, derinden bir sevgi ve saygı besliyordu.

Babadan dedemin Çanakkale savaşı yıllarında askere gidişi son gidiştir. Dönüşü yoktur. Bilinen mezarı da. Sonuç olarak babam babasını hiç görmemiştir. Üç yaşında annesini de kaybetmesi sonucu yakınların yardımı ile yetim büyümüş, ailenin hayatta kalan tek erkek çocuğudur. Hayatı topraktan ve çobanlık yaparak öğrenmiştir. İşte bu koşullarda büyüyen bir insanın insana, hayata bakışı, ahlak ve insanlık anlayışını anlatınca çoğumuz hayrete düşeceğiz.

Çorum’un kırsal kesiminde köy kökenli bir aileyiz. 1960 yılları benim çocukluk yıllarımdır. Kağnımız ayçiçeği yüklü, kağnıyı öküzler çekiyor. Babam öküzlerin önünden yürüyor. Kağnımız Sülüceklerin bağın kenarındaki yoldan geçecek ve Süleceklerin bağdaki elma ve armut ağacının yola taşan dalları var. Dallar bir çocuğun yetişemeyeceği kadar yüksek. Bağın da yüksekçe kıyısı var. Yola taşan dallardan yere dökülen elma ve armutlar var. Ben kağnıdan otuz kırk metre önden giderek yere dökülen elma ve armutları topluyorum. Gömleğimin kenarına biriktirdiğim meyveleri sevinerek yaklaşınca babama da bir kısmını vermek istedim. Babam hışımla bana bağırarak “sahibinden izin alınmadan alemin malı alınmaz hırsızlıktır’’ diyerek meyveleri aldığım yere döktü. Üzerinden de kağnı geçti. Çok üzülmüştüm doğrusu.

bir gün babam şehirden kabuklu fıstık almış çocuklar yesin diye. Sanırım bir kilogram. Fakat fıstığın içine bir tane ceviz her nasılsa karışmış. Kese kağıdını açtığımızda Ablamla cevizi gördük, sevindik hem fıstık hem de cevizimiz var diye. Ne var ki babam da cevizi gördü. ‘’Ben fıstık almıştım, fıstığın parasını verdim. Cevize para vermedim haramdır. Yanlışlıkla karışmış’’ diyerek cevizi elimizden aldı ve dereye doğru fırlattı. Bize yedirmedi. O gün cevize de üzülmüştük. Çocuksu aklımızla. Bugün ne kadar çok sevineceğimizi bilmeden. Oysa babacığım bir köylü ufkuyla bize ahlak, haram-helal dersi veriyormuş.

Babamdan bir başka anıyla konuyu bitirmek istiyorum. Babamın kimsesiz ve yetim büyüdüğünü anlatmıştım. Askere gidecek, askerlik dört yıl Samsun’da. Çobanlıktan biriktirdiği bu günkü değere göre yaklaşık kırk bin lira boyutunda bir parası var. Bankacılık fikri gelişmemiş. Bankayı da tanımıyor, daha doğrusu. Askerde o kadar parayı da taşıyamayacağı için, parasını götürüp İskilip İlçesinde manifaturacılık yapan tanıdığı bir esnafa emanete bırakıyor. “Askerlik dönüşü alırım’’ diyor. Parayı bir çıkıya sarmış ve üzerine birkaç düğüm atmış. Esnaf çıkıyı almış tezgahın altında bir emanet kutusuna koymuş. Dört yıl sonra geldiğinde parayı esnaftan, koyduğu aynı kutudan aldığını, hatta çıkının düğümünün dahi çözülmediğini bize defalarca anlatmıştır.

Çoğu dostlarıma muhabbet anında anlattığım bu anıları günümüze göre güncelleyince inanılmaz bulurlar.

Yani dostlar, rahmetli babamı baz alarak bazı toplumsal değerleri anlatmaya çalıştım. Yani dünya koskoca bir bataklıktı da tek babam bu bataklıkta bir güldü demek istemiyorum. Pek çoğumuzun babaları, dedeleri de böyleydi. O günün trendi buydu. Türk toplumunun ahlaki ve toplumsal değerleri buydu. Keşke eli kalem tutan herkes geçmişindeki böylesi kayda değer anıları anlatsa, kim bilir ortaya ne büyük ve saygıya değer geçmişimiz ortaya çıkar. Nereden nerelere gelindiği anlaşılır. Sözlerimi toprağın bol olsun baba, ışıklar içinde uyu, yıldızlar yoldaşın olsun diye bitirirken, Antalya’daki mezarı başında yazdığım sonra da kardeşimin babamın mezar taşına kazıtarak yazdırdığı doğaçlama şiirimi sunuyorum.

BURADA

Dünyanın güzel insanı

Yatar burada burada

Bir asırlık ömrün sonu

Biter burada burada

Harman olmuş toprak ile

Bedenin karışmış güle

Uzatsam elim hasretle

Tutar burada burada

Ne yapsak ödenmez hakkın

Varsın toprak olsun canın

Işık veren bilge yanın

Yeter burada burada

(*) Keşiş Dağı adlı kitabımdan alınmış Sigara başlıklı şiir.