Eskiye rağbet yeni başlıyor

Günler, günleri kovalar; aynı çevrede kalırız. Aynı sokaklardan geçeriz. Dün, bu gün yarın derken hafta biter. Onu diğer haftalar izler. Aylar biter. Yılların ne kadar çabuk geçtiğini fark ederiz. Bu süreç içerisinde birbirine benzer küçük değişiklikler olur. Bazıları bizi ilgilendirmez. Günlük işlerle uğraşırken hepsini unuturuz.

Çocukların gözünde anneler babalar her zaman için örnek alınacak kişilerdir. Onlar gibi olmak, bir özlemdir. Genelde küçük yerleşim yerlerinde çocuklar, evden babalarının çalıştığı işyerlerine yemek taşır. İlkokula başlamadan önce baba mesleğiyle tanışır. Okul yılarında yine boş kaldıkları zamanlarda babalarına yardım amacıyla onların yanından ayrılmazlar.

Baba ocağına sahip çıkmak, büyüklerin deyimiyle bacayı tüttürmek ailenin özlemidir. Baba mesleği el üstünde tutuluyorsa, ailenin geçimini sağlayacak kadar gelir getiriyorsa daha iyisi can sağlığı. Baba mesleğini sürdürmek, aile için gurur kaynağıdır.

Gözle görünmeyen, bizim çoğu zaman önemsemediğimiz değişikler gün gelir bizleri de etkiler.

Zaman içinde birçok meslek yok olmaya başladı. Bu kervana başka meslek çalışanları da katılacak.

Bahar aylarının gelmesiyle birlikte bir telaş başlardı. Bakırcılar arastasında çekiç sesleri birbirine karışır. Gece gündüz, dur durak bilmeden çalışan ustalar, müşterilerin isteklerini zamanında yapmaya çalışırlardı. Kalaycılar köylerde kapları kalaylamaya giderlerdi. Mevsimlik işlerin yoğunluğu, ulaşımın zorluğu onları köylere taşımıştı.

Mevsimi geldiğinde pekmez kaynatılacak, bulgur yapılacak, salça yapılacak. Büyük kazanlarda kaynatılacak suyla çamaşır yıkanacak. Düğünlerde, köy şenliklerinde kazanlarda “aş pişecek.” Köyde yaşayanlar için başkalarının yaptığı yiyecekleri satın almak hoş karşılanmaz. Büyüklerimizin deyimiyle başkasının yaptığı yiyeceğin tadı tuzu olmazdı.

Gün geldi, bu düşünceler yok oldu. Bakkal amcaların yerini alan marketler, üretmek yerine satın almanın daha kolay olduğunu öğretti. Satın aldığımız gıda maddeleri daha ucuza geliyordu. Marketlerde satılanlar daha temizdi. Ambalajları güzeldi. Uzun ömürlüydü. Evimize hazır yoğurt alırken yanında mutlaka ayran alıyorduk.

Ayranın nasıl yapıldığını bile unuttuk. Yanımızda içilecek ayranımız eksik olmadı. Tahtırevanla gezmeye gidebilirdik.

Birileri çıktı hazır gıdaların sağlıklı olmadığını dile getirdi. Obezitenin, hastalıkların kaynağı onlardı. Tatlandırıcılar, yiyeceklere katılan çeşitli kimyasallar bizleri aldatıyordu.

Sayıları çok az; ancak yeniden babadan kalma yöntemlerle yeniden yiyecek hazırlamaya başlayanlar var. En azından insanlarımız satın aldıkları gıda ürünleriyle kendilerinin yaptıkları arasındaki farkı görmeye başladılar.

Elli yıllık baba mesleğini sürdürmeye çalışan Ayhan Cedimoğlu ustamız diğer meslektaşları gibi gerçekten zorlanıyor. Sungurlu’da kalaycılık mesleğini sürdüren dört ustamız kalmış. Kazançları ise bir kişinin geçimini sağlamaya yetmez. Meslek aşkını anlamak için onları görmek yeterli. Ayhan ustamız rakibi olan başka ustayla dayanışma içinde ayakta durmaya çalışıyor. Ara sıra iki ayrı kalaycıya gelen kaplar, bir ustanın elinde saatler içinde bitiyor.

Aynı meslekte çalışanlar, aynı işkolunda üretim yapanlar arasında acımasız bir yarış vardır. Bu ustalarımız ise rekabet yerine dayanışma içine girmişler.

Bu güzellik bizlere örnek olsun!

Sungurlu’da kalaycılık mesleğini sürdüren dört ustadan biri Ayhan Cedimoğlu…