Hayvan kuyruğunu kaldırıp dışkılayacağı zaman, seğirtirler hemen dışkıyı kapmak için. Tek bir hayvan dışkısının yerde kalıp ziyan olmasına gönülleri razı olmaz. Yerde bırakmazlar onları. Yarışa kapışırlar. Sığır yolu okulun üst başından geçtiği için, bu her sabah gözümüze takılan bir manzaradır. Bu hayvan dışkılarını, evlerine getirir getirmez avluda kesle karıştırarak iki el büyüklüğünde tezek oluşturulur. Sonra bunlar, avluların kıyılarına, duvarlarına yapıştırılarak kurumaya bırakılır. Güneşte kuruyanlar kaldırılır, yerlerine yenileri dökülür. Bu iş ilkbahardan songüze kadar sürdürülen kışlık yakacak hazırlığıdır. Çoğu köylü kış boyunca işte bu “kuyrukladağ’ın odununu” yakarak ısınır.
KÖYDE BAŞLIK PARASI
1961 yılı aralık ayının ilk haftasındayız.
Arada sırada akşamları, köyün gençlerinden ikişer üçer uğrayanlar oluyor yanıma. Haydar Şenol öncüleri. Konuşuyor söyleşiyoruz. İçlerinde askerden yeni gelmiş olanlar olduğu gibi, askere yeni gidecekler de var. Haydar da bunlardan biri.
Köyün bakkalından bisküvi, lokum, çerez (kuru yemiş) alıp getiriyorlar. Ben de çay demliyorum onlara. Çay eşliğinde yiyoruz getirdiklerini. Söyleşi koyulaşıyor. Bir iki derken ben de sigaraya başlamıştım zaten. O nedenle evde sigara bulunduruyorum artık. Hem de sigaranın birincisi sayılan “birinci” sigarasından. Gençlerin hepsi de bekâr ve efkârlılar. Ucuz diye kimi Üçüncü, kimisi de İkinci sigarası içiyorlar. Daha az öksürtür diye kendi içtiğim Birinci sigarasından sunuyorum onlara. Reddetmiyorlar.
O yıllarda tekel ürünü olan yaygın sigaraları en ucuzundan en pahalısına doğru şöyle bir sıralayabilirim. Bir başka deyimle de kalitesizinden kalitelisine doğru… “Üçüncü”, “İkinci”, “Birinci”, “Bafra”, “Yeniharman”, “Gelincik”, “Bahar” bir de “Yaka” sigarası benim anımsadığım. O yıllarda köydeki vatandaş, halk arasında süzgeçli olarak nitelendirilen filtreli sigaraları görmemiş daha. Filtreli olarak bir Samsun sigarası çıkmış, bir de mentollü olarak “Çamlıca” sigarası var... Bunlar da her yerde bulunmuyor. Bulunsa bile vatandaş yanına yaklaşamıyor. Çünkü onlara göre çok pahalı. Köydeki yaşlılar genellikle sarma tütün, diğerleriyse üçüncü, ya da ikinci sigarası içiyorlar. Ardından da takır takır öksürüyorlar. O yıl, Üçüncü sigarasının ederinin 35, İkinci sigarasının 50, Birinci sigarasının 70, Bafra sigarasının da 90 kuruş olduğunu anımsıyorum. Diğerlerinin ederiyse 100 kuruşun üzerinde.
Yanıma gelen bu gençlere ayrıca hoşlanacakları türde, başta geleneksel âşık edebiyatının kitapları olmak üzere öykü ve romanlar veriyorum; okusunlar, bilgilensinler, yaşam kültürleri gelişsin diye.
Alıyorlar fakat:
“Okuyup da ne yapacağız be Hocam? Mısır mollası mı olacağız sanki?” diyenler olduğu gibi;
“Başlık parasına çare mi bu kitaplar?” diye soranlar da var.
Köydeki sosyal yaralardan birisi de evlenecek gençlerin “başlık parası” konusu. Duyunca şaşırdım açıkçası. Köydeki başlık parası tam 15 bin lira imiş. Benim köyümde de başlık parası var ama buradakinin onda biri kadar bile değil. Erkek tarafından kız babasına verilen bu para, gurbette çalışılarak kazanılacak paralardan değil. Kız babaları, başlık karşılığında (onların deyimiyle) kızlarını satınca kısa zamanda zenginleşiyorlarmış. Ama erkek evladı olan ailelerin durumu da bunu tam tersi oluyormuş. Onlar için düğün yapmak, oğul evlendirmek bu başlık paraları yüzünden tam bir yıkım oluyormuş. Düşünün bir kez. Dört beş tane erkek çocuğu olan bir aile çiftlik sahibi de olsa kısa zamanda yoksullaşabiliyorlarmış. Çocuklarının sayıları kız erkek olarak eşitse, sorun değilmiş. Durumları korkak bezirgânların işine dönüyormuş.
“Yani,” diyorum. “Ne kar, ne de zarar.”
“Evet,” diyorlar. “Kızdan aldığı başlık parasını oğlan için geri vererek el elde, baş başta kalıyorlar.”
Bana, kaç lira maaş aldığımı soruyorlar. Belli ki ben de bu köyden evlenmek istesem kaç maaş biriktirmem gerektiğini öğrenecekler. Elime geçecek parayı bildiğim için hemen yanıtlıyorum.
(SÜRECEK)