AZAPLIĞIN SON YILLARI
Artık çilem bitti, köyüme, anamın babamın kardeşlerimin yanına döneceğim diye umut ederken umudum yine boşa çıktı.; hevesim kursağımda kaldı. Babam bana yine büyük bir düş kırıklığı yaşattı.
Çünkü beni bu kez de aynı köyden Muhtar Rıza kahyaya azap olarak vermiş. Benim çilem kesintisiz olarak bu kez orada sürmeye başladı. Adam, köyün muhtarı. Onun da malı davarı çok. Atı, eşeği var. Gündüz akşama kadar yazı yabanda hayvanların peşinde koştur. Akşam dönünce bu malı ahıra yerleştir, davarı da ağılına. İş bununla bitmiyor elbet. Bu hayvanların altlarından kürekle dışkılarını temizleyip ahırın bir köşesindeki gübreliğe yığacak; kuru gübreyle de altlarını kurulayacaksın ki, dışkı ve sidiğinin üzerine yatmasın hayvanlar. On beş yirmi mala hizmet etmek o kadar kolay değil elbet. Beni çok yoruyor. Çok zamanımı alıyor. Sabahleyin onları yaylıma götürmeden önce de altlarını temizlediğin gibi; üzerlerine dışkı bulaşmış hayvanların da üzerini temizliyorum elbet.
Bir de geleni gideni eksik olmazdı Rıza Kahyanın.. Gelenlerin yemeğini odaya taşı. Yedikten sonra sofrayı toparla. Odayı sil süpür. Adamların, yataklarını ser, kaldır. Geç saatlere kadar bir de çay demle çay ve su ver konuklara. Yorgunsundur. Onlar yatmayınca yatamazsın. Çile sürüyor böyle.
Rıza Kahya’nın orada da hayvanları yaylıma çıkarmadan önce sabah ezanında kalkıp, eşeklere senekleri yükleyerek bir kilometre uzaktaki çeşmeden içme ve kullanma suyu taşımak da benim görevim. Yaşım, 15-16 olmuş. Bünyem zayıfsa da işle pişmiş bedenim. Yaşıma göre gücüm kuvvetim yerinde. Benden başka da erkenden su taşıyan emsallerim var. Onlarla da yardımlaşıyoruz senekleri eşeklere yüklemede. Yoksa su dolu 20 kiloluk senekleri yalnız başına yüklemek yetişkin insan işi. Acı zulüm orada da tamamladım senemi.
“Bu kez döneceğim köyüme” diye kendimce olumlu ve güzel düşler kuruyorum. Ama ne yazık ki, darbe yemiş sırça saray gibi tuzla buz oluyor o güzel düşlerim.
Çünkü bu kez de yine aynı köyden Arif Ağa diye birine azap vermiş babam beni. Anlaşıldı ki, azap içinde azaplıkla geçecek yeni yetmeliğim, gençliğim.
Bu adamın da malı, davarı çok. Bizi, kara kaşımıza, kara gözümüze hayran olduğu için azap tutmadı ya. O malları da güdecek, bakımını yapacağız. Öncekilerde olduğu gibi her bir işine de koşturacağız.
İşe ara vermedik elbet. Sadece yerimiz değişti. Her gün aynı işleri yapıyoruz. Birkaç mal gütme arkadaşım var. Onlar da olmasa, çekilmez bu yaşam. Onlarla paylaşıyorum bazı sıkıntılarımı. Rahatlıyorum. “Kişi kişinin ağısını alırmış” derler. Benim de içimde birikmiş zehrimi onlar alıyorlar; rahatlıyorum.
Arif Ağa, orak zamanı biçtirdiği tarlalarında tırmık çekiyorum. Tırmığın toplayamadığı ekin saplarını elimle topluyorum. Bir tane buğday başağını bile ziyan etmiyorum. Cızlavat ayakkabılarımın altı delinmiş. Tırpanla biçilmiş ekinlerin toprakta kalan anızları ayaklarıma batıyor, ayaklarım kanıyor, canım yanıyor. “Bana ayakkabı alın” diyorum ama serzenişime kulak asmıyor Arif Ağa. Canımın acısından ve hırsımdan ağlıyorum. Babamın o köyde bir halası var: Hayriye Halam. Akşam bir ara ona uğruyorum. Ayaklarımın altını gösteriyor, ona dertleniyorum. Yaşlı kadın, ne gelir ki elinden; üzülüyor, “kadersiz yavrum” diye ağlıyor bana sarılarak. Ben de ağlıyorum; içimdeki birikmiş olan acımı, öfkemi boşaltırcasına.
El kapısına “azap” olan gerçekten de azap çekerdi. Benim de el kapılarında çektiklerim, dile anlatılamayacak biçimde azap dolu günlerdi. Çekilenler, değil bir çocuğun, yetişkin bir insanın bile taşıyacağı yükler ve sıkıntılar değildi.
O nedenle, azap dolu yıllarım için babama ve anneme olan serzenişlerimi, yıllar sonra şiir diliyle şöyle dile getirecektim
KIRGINIM

Çocuk idim gurbet ele attılar
Bir mal gibi elden ele sattılar.
Kazancımla sanki yurt mu tuttular
Aileme bu nedenle kırgınım.

El adamı çocuk diye bilmedi
Çok ağladım gözyaşımı silmedi
Anam babam hiç yanıma gelmedi
Aileme bu nedenle kırgınım.

Beni gönderdiler başka bir köye
Verdiler birine “azapsın” diye
Gece saat üçte kalkardım suya
Aileme bu nedenle kırgınım.

Gece gündüz, uyku durak yok idi.
İş, güç, sorumluluk, azap çok idi.
Sanmayın, sırtım pek, karnım tok idi
Aileme bu nedenle kırgınım.

Senelerce sürdü azaplık çilem
Fırsat vermediler birazcık gülem
Yazamaz çilemi binlerce kalem
Aileme o nedenle kırgınım.

Haydar der ki: “Babam nasıl babadır?
Sevgisiz yüreği taştan kabadır.
Evladı satılık bir marabadır
Aileme bu nedenle kırgınım.
(maraba: çiftçi, ortakçı.)
(SÜRECEK)