10 Temmuz 2020 tarihli “Ayasofya İçin Beklenen Karar” başlıklı yazımın sonunu,

“Ayasofya üzerinden Türkiye siyasetine bir kumpas mı kurulmakta?” diye sorarak “Verilecek cevap için, özellikle bir sorgulamak gerekir” diye bağlamıştım.

Çünkü Ayasofya’nın cami yapılması ve müze yapılması kararları, o dönemlerin dünya siyasetindeki genel konjonktüre göre verilmiş kararlar idi. Bugün ise zorlayıcı bir siyasal konjonktür yoktu.

Nitekim Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu, Ayasofya için “Fatih’in de, Atatürk’ün de kararı politiktir. Şu anki iktidarın alacağı karar da hem politik, hem popülisttir” diyerek bir uyarı yapmıştı.

Ama 10 Temmuz 2020 Cuma günü açıklanan Danıştay kararı ve Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile Ayasofya’nın cami olarak açılmasına karar verilmiştir.

Ve de 24 Temmuz Cuma günü ilk toplu namaz kılınmış olacaktır.

Her halde 24 Temmuz; ABD’den, Rusya’dan ve genelde Batı’dan gelen seslere, özellikle de Yunanistan’dan gelen seslere ve de dış basındaki eleştirilere karşı bir gövde gösterisi, bir siyasal duruş olacaktır.

Sonuçta bugün Ayasofya, hem ibadete hem de siyasete açılmıştır diyebiliriz.

***

İç politikada ise Ayasofya ile yeni bir tartışmanın kulvarı açılır olmuştur.

Hem de Atatürk ve Fatih üzerinden…

Hem de bu iki büyük tarihi kimlik üzerinden…

Eğer bu tartışmayı yaratan ve de besleyen damarlar nedir diye bir sorgulama yaparsak, herhalde şu soruları bir sormak gerekir:

-Açılan bu tartışma, Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişle başlayan bir itirazın kavgası mıdır?

-Bu tartışma, Atatürk-Abdülhamit üzerinden verilen bir kavganın değişik bir versiyonu mudur?

-Bu tartışma, “Yeni Osmanlıcılık” ruhunun Ayasofya ile diriltilmesi midir?

-Ve de bu tartışma, özellikle hilafetin kaldırılması ile içten içe büyütülen bir itirazın, Ayasofya üzerinden verilen bir kavgası mıdır?

Daha da güncel bir bakışla:

-Bu tartışma, Osmanlı ve Cumhuriyet üzerinden İstanbul sermayesi ile Anadolu sermayesinin bir kavgası mıdır?

-Bu tartışma, liberal siyaset ile muhafazakâr siyasetin kavgası mıdır?

-Ve de bu tartışma, emek-sermaye kavgasının yönünün saptırılması mıdır?

Evet, bunların hepsi de olabilir, bir kısmı da olabilir.

Ancak Türkiye sağ siyasetlerinin bu tartışmadaki bakışı bir ölçüde net görünürken, daha ilkeli ve de kararlı olması gereken sol siyasetlerin bakışı, çok da anlaşılır değildir.

***

Sonuç olarak denilebilir ki;

-Atatürk üzerinden ve de Fatih üzerinden siyaseten beslenmek, siyasi tükenmişliğin bir belirtisidir.

-Cumhuriyetin 97’nci yılında bile bu kimliklere sığınarak yapılan siyasi kavgalar, siyasi yetersizliğin ve de temsil edilen siyasal anlayışa güvensizliğin bir göstergesidir.

-Elbette bu insanlar anılmalıdır; elbette gerekli saygı gösterilmelidir; elbette onlardan yararlanılmalıdır.

Ama günlük politik dilin bir sığınağı değildir bu kimlikler.

İstanbul’un fethi ile bir çağ değişim yaratmış bir siyasi lider ve imparatorluk kalıntılarından modern bir cumhuriyet inşa etmiş bir siyasi lider, günlük politik kavganın sığınağı olamaz, olmamalıdır.

Özet olarak, siyaset dilinin dolaşımına sunulmaz ve de sunulamaz bu tarihi kimlikler…