Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP il kongrelerinde ve grup konuşmalarında önemli sözler söyledi, önemli mesajlar verdi.

“Reformlarla yeni bir dönemi başlatıyoruz” dedi.

“Hukuki altyapımızı geliştireceğiz” dedi.

“Ekonomimizin temellerini güçlendireceğiz” dedi.

“Yeni bir istikrar, büyüme ve istihdam odaklı seferberlik…” dedi.

Ve “Salgın sonrası yeniden şekillenecek dünyada kendimize iyi bir yer edinmekte kararlıyız” dedi.

Ve de 21 Kasım 2020 günü Kütahya il kongresinde, “Kendimizi başka yerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte tasavvur ediyoruz” dedi.

Evet, atılacak ya da atılacağı söylenen bu önemli adımlar:

-Eğer, ABD başkanının değişmesi nedeniyle zorlayıcı bir AB açılımı değilse…

-Eğer, önümüzdeki günlerde yani 10-11 Aralık’ta, AB zirvesine sunulacak Türkiye raporu için duyulan endişeler değilse…

İşte o zaman sormak gerekir:

-Bu hukuk düzeniyle mi?

-Bu seçim barajı ile mi?

-Bu partiler yasası ile mi?

-Özellikle de bu anayasa ile mi?

Ama mademki bunlar söylendi…

Madem ki “bunları yapacağız” denildi…

Madem ki “kendimizi Avrupa’da görüyoruz” denildi…

O halde AB kararlarında, Türkiye için neler denilmiş neler istenmiş, yani AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler hangi aşamaya ulaşmış, bir bakalım…

Ve de AB raporlarında Türkiye için nasıl bir ‘sicil’ tutulmuş, bir görelim…

***

Ama öncelikle Türkiye'nin AB sürecine kısaca bir bakalım.

Bu süreç, bugün 61 yıllık bir serüvendir. Daha ne kadar süreceği de belli değildir.

İlk olarak 1959'da Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakanı Adnan Menderes döneminde, o günkü adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'na (AET) başvuruldu.

1963'te Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü döneminde “Ankara Antlaşması” imzalandı. Ve İnönü AB’yi, “Beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser” olarak tanımlamıştı.

1987'de Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Başbakan Turgut Özal döneminde “tam üyeliğe” başvuruldu.

1995'te Cumurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller döneminde “Gümrük Birliği” imzalandı.

1999'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit döneminde “aday ülke” olarak kabul edildi.

2005'te ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Tayyip Erdoğan döneminde “üyelik müzakereleri” başladı.

Bu süreçte tüm siyasetlerin imzası vardı ve hiçbir siyasetten de bir itiraz gelmemişti.

***

AB, 1998'den bu yana 22 yıldır “Türkiye İlerleme Raporu” yayınlamaktadır.

Ama özellikle aday ülke için bu raporlar, iktidarların kâbusu olmuştur.

Çünkü “İlerleme Raporu”, aday ülkenin kaydettiği ilerlemelerin ve eksikliklerin yıllık olarak değerlendirildiği bir rapordur.

Ve bu raporlar, aday ülkenin resmi verilerine dayanır. AB’nin bir birimi olan “Avrupa Komisyonu” tarafından hazırlanır.

“Avrupa Komisyonu” 28 üyeden oluşur, AB politikalarının tasarlayıcısı ve koordinatörüdür. Başka bir deyişle AB yürütme organıdır.

Hazırlanan raporlar, Avrupa Parlamentosu'nun ve Avrupa Konseyi'nin onayına sunulur.

Ama raporların ana omurgasını, AB anayasası sayılan temel kriterlerden biri olan “Kopenhang Kriterleri” oluşturur.

Ve bu kriterlerin ana maddeleri:

-Kuvvetler ayrılığıdır.

-Bağımsız yargıdır.

-Kısıtsız basın özgürlüğüdür.

-İzinsiz, gösteri ve yürüyüş özgürlüğüdür.

-Hukuk devleti ilkeleridir.

İşte bu kriterler, AB’nin olmazsa olmaz koşullarıdır.

Peki, bu çerçevede hazırlanan AB raporlarında, Türkiye için ne tespitler yapılmış ne denilmiştir?

Ve de Türkiye ne cevap vermiştir? Yarın…