Para, para, para

 

   Başka birileri söylemiş olsa kesinlikle inanmazdım. Çok güvendiğim biri olmuş olsa da yemin üstüne yemin etmiş olsa da yine değişen bir şey olmazdı. Ancak ne yazık ki haber bülteninde kulaklarımla duydum; gözlerimle gördüm. Bu rezillik, ne yazık ki gerçek hayatta yaşanıyormuş.

     Para, başlangıçta bir dolaşım, bir satın alma aracıydı. Yüz yıllar içinde gelişti, değişime uğradı. Günümüzde kalpazanlar sahte para basıyor.  Kalpazanlığın tarihi, paranın icat edildiği dönemle aynıdır diye ortaya bir iddia atmış olsam yanılmış olmam.

    Ürünlerin takas yoluyla değişimi yerine parayla değişiminin sağlanması için icat edildi. Başlangıçta büyük kolaylıklar sağladı.  Para, zaman içerisinde dünyanın her köşesinde tahta oturdu. Onun uğruna savaşlar çıkarıldı. Krallar tahtlarından indirildi. Ülke yöneticileri gün geldi insanlık dışı yöntemlerle öldürüldü. Para her zaman tahtını, tacını korudu. Salgın hastalık gibi yayılmaya devam etti.

    İnsan gücünün makineleşmeye başlamasıyla birlikte bazı kişiler inanılmaz paralar kazandı.  Dünya genelinde sayısı dört yüzü bulmayan dolar milyarderlerinin bir yıllık kazancı birkaç milyar insanın bir yıllık kazancından daha fazladır!

    Bir tarafta çoğunluk, para kazanabilmek için canını dişine takmış. Daha çok çalışıyor. Her geçen yıl biraz daha az kazanıyor. Diğer taraftan az sayıda insan hiç yorulmadan inanılmaz miktarlarda para kazanıyor. Yabancı ülkelerdeki bankalara yatırılan dövizler, havale yoluyla ülkemize gönderiliyor. Banka hesabında görünen yabancı paralar bozdurulup Türk lirasına çevriliyor. Borsa, faiz, karaborsa, devlet tahvili, belki de kara parayla bütünleşip parayla paralar kazanılıyor.İstenilen kazanç elde edildikten sonra ‘sarı sarı liralar’ yeniden dövize çevriliyor.  Yurtdışına havale yapılan paralar birilerine bol sıfırlı, bizler için servet sayılacak miktarda birilerinin cebine giriyor. Kendi ülkesinde on beş yirmi yılda dolar bazında kazanamayacağı parayı ülkemizde bir yılda kazanabiliyor.

   Tıpkı bir futbol yorumcusu gibi: Bir televizyon kanalında futbol yorumu yaparak aylık iki yüz bin lira kazanan insanımız var. Aldığı maaşla birlikte başka gelir kaynakları var. Diğer tarafta asgari ücretle çalışmaya razı, ancak bir türlü iş bulamayan yüz binlerce insan var!

   Ne diyelim, bize “çenemizi yormak düşer.” Biz bunları konuşurken kargalar kahvaltısını yapmış olur.

   Dershane parasını ödeyemediği için intihar edenler var. İnsanlar işsiz kaldığı için bunalıma giriyor. Maddi konular nedeniyle boşanan, evlilikleri bitme noktasına gelen insan sayısını en azından ben bilmiyorum.

     İnsanlar kazandıkları paralarla bir şeyler satın alıyor. Bazı insanlar diğerlerine göre daha çok kazanmaya başlıyor. Doğal olarak daha fazlasını satın alıyor. Paranın önemini anladıkça daha fazla kazanmak için çaba gösteriyor. Bir kısır döngünün içinde dolaşıp duruyor. Gün geliyor, arzu ettiği parayı kazanamaz oluyor. Bazıları da zaman içerisinde eskisi gibi para kazanamaz oluyor. Kısaca beklemediği bir yerde tıkanıp kalıyor.

    Sonuçta para kazanmak için önceden kesinlikle yapmayacağı bir takım işleri (aslında her türlü rezillikleri) yapmaya başlıyor. Elindekileri kaybetmeye başladığında aslında paranın beynini, kendisini satın aldığını anlıyor. Ancak geriye dönüp yanlışlarını düzeltme olanağını bulamıyor.

    Geçtiğimiz günlerde haber bülteninde yer alan haberlerden biri dikkatimi çekti. Alex’in konuşulduğu günlerde kimsenin ilgisini çekmemiş olduğundan gazete sayfalarında  gazete yazarlarını köşesinde ceviz kabuğunu doldurmaz böyle ayrıntılar yer almadı.

      Aklımda kaldığı kadarıyla emniyetin ilgili birimleri önceden belirledikleri bir noktaya baskın düzenler. Şüpheli gördükleri otuz kadar bayanı göz altına alırlar.  Yapılan sorgulamada bazı yabancı uyruklu bayanlar “delikanlı” beylerle evlenip ülkemize yerleşir. Bazı bayanların da doğma büyüme Türk olduğu anlaşılır. Bayanların tamamının dünyanın en eski mesleğini sürdürerek para kazanmakta olduğu ortaya çıkar!

     O bayanlardan birinin vermiş olduğu ifade haber bültenlerinde yer alır. Bayanın söylediklerinde doğruluk payı varsa kocası onu zorlamıştır. Tutanaklarda yer alan ifadesine göre “ev alıncaya kadar dişini sıkması gerektiği” resmi  nikahlı eşi tarafından kendisine söylenmiştir.

   Benim anlayamadığım nokta ise insanlar parayla her şeyi satın mı alıyor; yoksa para mı insanların her şeyini satın alıyor?