Geçtiğimiz hafta sonu Ayasofya’daki programda eski imam Mustafa Demirkıran, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop’un da dinlediği sırada Mustafa Kemal Atatürk’ü hedef alarak. “Bunlardan daha zalim ve kafir kim olabilir” gibi sözlerle küfür ve hakarette bulundu.

Peki kim bu eski imam? Cumhurbaşkanının aile dostu, memleketlisi, eşi imamın oğlunun düğününde nikâh şahidi. Güneysu İlim Öğrenenlere Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi. Gazeteler bu vakfa 2017 yılında vergi muafiyeti yapıldığını yazıyor. YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın babası Muhammed Emin Saraç’ın hem öğrencisi, hem de dünürü olduğunu öğreniyoruz.

Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanının yanında bu saygısızlığın yapılmasına hiç ses çıkarılmaması düşündürücüdür. Bir an düşünüyor insan, Mevlana’nın bir sözünü anımsıyorsun “Suskunluğum asaletimdendir. Her söze verecek yanıtım var. Lakin, bir söze bakarım söz mü diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!”…Sessizliğin gerekçesi bu olabilir mi?

Oysa anımsayalım, Türkiye Barolar Birliği Başkanı çok önce adli yıl açılış töreninde iktidarı eleştirince, o zaman başbakandı “Doğru söylemiyorsun, siyaset yapıyorsun” diye gürlemiş ve salonu terketmişti. Hatta Cumhurbaşkanını da kolundan tutarak salondan çıkarmıştı. Demek ki anında tepki verilebiliyormuş. Fakat “Camide siyaset yapılmaz” diyemediler. Haliyle düşünüyoruz, söyleyene değil, söyletene bak.

Atatürk’e kin ve nefretlerini imamlar aracılığı ile kusuyorlar. Kuşku yok ki bu -sözde- din adamları, daha önce Atatürk’e idam fermanı hazırlayan Şeyhülislam Mustafa Sabri’lerin, hain Damat Ferit’lerin, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen, Fesli Kadir’lerin, Menemen’de Asteğmen Kubilay’ın kellesini kesen Mehmet Derviş sapıklarının devamıdır.

Tüm bunlardan sonra bazı aklı evveller diyor ki; “Atatürk'ün asgari saygıyı hak ettiği konusunda uzlaşalım”. Sahi mi diyorsunuz? Vay vay vay bu ne kadirbilirlik böyle(!). Beyler; bir ülkenin kahramanları için en az saygıyı hak ettiği değil, en üst saygıyı hak ettiği konusunda düşünmek olasıdır. Biz o defteri yüz yıl önce kapattık. Cumhuriyeti kurararken o uzlaşmayı yapmıştık. Yeni bir uzlaşma pazarlığı Cumhuriyet ve yarattığı değerleri hiçe saymak anlamına gelir.

Bir dönem Mustafa Kemal’le savaşmak zorunda kalanlar yenildikleri halde Atatürk’e saygıda kusur etmemişlerdir. ‘Bükemedikleri bileği öpmüş...Sezar’ın hakkını Sezar’a vermişlerdir’ işte birkaç örnek.

*İzmir'de denize döktüğü Yunanistan Başbakanı Venizelos 1930 yılında Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermiştir.

*UNESCO 1981 yılını tüm dünyada “Atatürk Yılı” ilan etmiştir.

Nikolaos Trikupis Anadolu’yu işgal eden Yunan ordularının son başkomutanı. 30 Ağustos 1922 günü Türk askerinin önünde, Yunan birliklerinin başında kaçarken 2 Eylül gecesi Türk askerlerine esir düşüyor. Trikupis’i alıp Mustafa Kemal’e getiriyorlar. “Üzülmeyin general” diyor. “Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştur. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.” (1) Demiş sıcak çay söylemiş ve kılıcını bile elinden almamıştır.

*Trikupis her 29 Ekim'de düzenli olarak, Atina'daki Türk Büyükelçiliği’ne giderek Atatürk'ün fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulunmuştur, öldüğü güne kadar.(2)

*Sağ kolunu 1915 yılında Çanakkale Savaşında yitiren Fransız General Gourrot (Guro); “Kalkıp Ankara’ya Mustafa Kemal’in cenaze törenine geliyor ve “Seni selamlamak için bir kolum daha var” diyor, Gazi M. Kemal ATATÜRK’ün cenazesini gözyaşları içinde selamlıyor.” (3)

Keşke Mustafa Kemal’e tarihte yendiklerinin duyduğu kadar saygı duyabilseydiniz. Onlar kadar kıymetbilir olabilseydiniz.

1-Hikmet Saim, Usta gazeteciler açıklıyor, nasıl atlattım? Adlı eseri.

2-Ekşi sözlük

3-Atatürk’ün doğum günü (19 Mayıs) Şahap Osman Aras. 21 Mayıs 2018