Aylin Nazlıaka; yani iki aydır dolaşımda olan bir isim...
Genç yaşta başarılı bir iş kadını olmuş, 2011 ve 2015 seçimlerinde Ankara'dan CHP milletvekili seçilmiş siyasi bir kimlik.
Ve iş hayatındaki başarılarından ve aktif siyasetçi kimliğinden ötürü birçok ödül almış.
Örneğin 2001'de Dünya gazetesi "Yılın İş Kadını" ödülünü vermiş, 2014'te Çağdaş Gazeteciler Derneği "Yılın Siyasetçisi" seçmiş
Ve de basına yansıyan haberlere göre, bir milletvekili odasında "Atatürk'ün resmi çöp sepetine atıldı" gibi bir sözle, iki aydır hem siyasetin hem CHP'de bir tartışmanın odağı olmuş.
***
Nazlıaka ismi ilk kez 14 Aralık 2015 günü, bir internet gazetesi olan Turktime'da Talat Atilla imzalı bir haberle gündeme düşer.
"CHP'li Nazlıaka Atatürk'ü sildi" başlıklı habere göre:
Bir sohbet anında, "Bir CHP milletvekili arkadaşımın Meclis'teki odasını ziyaret ettim. Çay içerken gözüme Atatürk'ün büyük bir fotoğrafı çarptı, gidip onu yere indirdim" der. "Neden" sorusuna ise "Yeni şeyler söylemek lazım!" der. Yani haber böyle...
Ertesi gün, "Olay doğru ama Atatürk'ün fotoğrafını ben indirmedim. Başka bir CHP milletvekili indirdi. Ben onu ikaz ettim" diye açıklama yapar.
Ve o günden bugüne iki aydır "Kim indirdi" sorusu cevapsız kalır.
***
Bu suskunlukta oklar, Sivas katliamında yaşamını yitiren Metin Altıok'un kızı İzmir milletvekili Zeynep Altıok Akatlı'ya yönelir. Ama onun olmadığı anlaşılır.
Ve son günlerde Ankara milletvekili Necati Yılmaz ismi piyasaya sürülür.
Sonuçta, duyuma dayalı bir haberle neredeyse kimyası bozulan CHP, 7 Şubat Pazar günü kararını verir. "Asılsız ve gerçeğe aykırı iddialar ortaya atarak, CHP'nin kamuoyunda tartışılmasına neden olması” gerekçesiyle “kesin ihraç" istemiyle Nazlıaka disipline sevk edilir.
**
Oysaki asıl sorun bu değildir; sorun, Nazlıaka'nın ihraç edilip edilmemesi değildir.
Sorun, Atatürk'ün bir baskı aracı olarak kullanılmasıdır. Atatürk'ün resminin bir tabu haline dönüştürülmesidir.
Sorun, Atatürk'ü kiminin bir sığınak, kiminin de bir silah olarak kullanır olmasıdır.
Ve de sorun, saygı ve sevgi sınırını aşarak yapılan bir putlaştırmanın, her türlü istismara açık olmasıdır.
Aynen dinin kullanıldığı gibi...
İşte bu nedenle sormak gerekir ve de soruyoruz:
-Bu ülkede darbeler Atatürk adına yapılmadı mı?
-Darbelerle TBMM, siyasi partiler, sendikalar, dernekler Atatürk adına kapatılmadı mı, anayasa Atatürk adına lağvedilmedi mi?
-Bugünün Türkiye'sinin siyasal ve sosyal haritasını belirleyen ve sahipsiz kalan 1982 Anayasası Atatürk adına yapılmadı mı?
-Darbecileri çiçeklerle kutlayanlar, başarı dilekleriyle eğilip saygı sunanlar, isimlerini caddelere-okullara verenler, özet olarak o günlerde darbecilere yalakalık yapanlar Atatürk adıyla yapmadı mı?
-Ve bu ülkede, "İstiklal Marşı" bile işkence aracı olarak kullanılmadı mı?
***
Peki, Atatürk'e sadakat yalnız resimle ve heykelle mi tescil edilir bu ülkede?
-Bu ülkenin toprakları, Amerikan üsleriyle Atatürk adına doldurulurken...
-"Kahrolsun Amerika, "Tam Bağımsız Türkiye" diyen 68 kuşağı Atatürk adına imha edilirken, darağaçları Atatürk adına kurulurken...
-Türk Ordusu NATO'ya, Türk ekonomisi İMF'ye, Türk siyaseti Amerika'ya Atatürk adıyla teslim edilirken...
Üstelik teslim edenlerin makam odalarında Atatürk resimleri asılıyken, var mıydı Atatürk'e sadakat?
***
Diyeceğimiz odur ki;
-Atatürk'ü rahat bırakalım.
-Atatürk resimlerini, Atatürk heykellerini bir silah olarak kullanmayalım.
Çünkü o, bu ülkenin ortak değeridir; onu putlaştırmayalım.
Oysaki o, 1929'un 10 Ağustos'unda demişti ki;
"Beni görmek demek behemahal (mutlaka) yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir...'"
Eğer ona sadakat gösterilecekse, bu sözleri bir kez daha okumak ve bu sözdeki anlamı anlamak, sadakat için yeter de artar bile.
Ve ülke bir iç savaşa doğru sürüklenirken, sorumluluk alması gereken CHP ve tüm yurtsever güçler, Atatürk'ün resminden yola çıkarak bir siyasal iç hesaplaşma yapmamalıdır.