Yeteneğini, azmini, üretkenliğini, çalışkanlığını ve vefakarlığını her zaman takdir ettiğimiz Zülal Kaya, Çorum’un yetiştirdiği başarılı, araştırmacı kadın yazarlarımızdan birisidir.

Onun belgesel türdeki ilk romanı, “Kardaki Ayak İzleri”dir. (Berikan Yayınları. Ankara. 2009) Bunda dedelerinin savaş yıllarındaki dramını anlatıyordu. Annesinin kırk yıl boyunca kendisine anlattığı, babasının, yani dedesinin yaşantısından gerçek kesitler vermişti bu romanında.

İkinci romanı “Savaşın Yarık Tabanlı Kadınları”nda ise; (Togan Yayınları. İst. 2011) Osmanlı’nın çöküş döneminde yine Doğu Anadolu’da Rus işgali altındaki köy, kasaba ve kentlerimizde özellikle, Ermeni zulmü ve kıyımından, yerini yurdunu bırakarak Anadolu içlerine Çorum’a doğru kaçan kadın, çocuk ve yaşlıların sürdürdüğü göçün dramını yazmıştı. Zülal Kaya’nın, çocuk yaştaki babası ve babaannesi de bu “kaça kaç” göç kervanının içindedir.

Her iki romanında da anlattığı savaşın ve Ermeni zulmünün; kadın, çocuk ve yaşlı demeden çok ağır bir biçimde kıyıma uğrattığı insanların yürek burkan serüvenleridir.

Üçüncü romanı “Sahipsiz Bedenler”dir.(Togan Yayınları. İst. 2012) Zülal Kaya, gerçek bir öyküden yola çıkarak yazdığı bu romanında, genç kızlığından itibaren yaşamı yanlışlarla dolu bir kadının, başka yaşamları da alt üst ettiğinin ve bazı kişilerce kadının cinsel bir meta gibi kullanılmasının öyküsünü anlatır.

Boş durmuyor Zülal Kaya. Durmadan üretiyor ve yazıyor. Yine belgesel türdeki dördüncü yapıtı ise, “Erzurum’dan Kan Damlıyordu” (Togan Yayınları. İst. 2014) cephe gerisindeki kadınlarımızın, çocuklarımızın içler acısı dramıdır.

Zülal Kaya bu romanını yazmak için, Doğu Anadolu’ya Erzurum yöresine gider. Erzurum ve köylerinde araştırma ve incelemeler yapar. Bundan yüz yılı aşkın önce, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ermeni zulmüne ve kıyımını uğramış insanların torunlarıyla bire bir görüşerek anlatılanları kurgulayıp bu belgesel romana dönüştürür.

Romanın önsözünde:

“Bu kitapta 1916 ve 1918 yılları arasında Erzurum ve Erzurum Alaca Köyünde yaşanan Ermeni zulmü ve kıyımını ve bu kıyımdan kurtulan dedelerin ve ninelerin yaşadıklarını, torunlarından dinleyip kurgulayarak kaleme aldım” der.

Zülal Kaya boş durmaz. Yine bizleri hayranlık ve şaşkınlığa uğratacak yeni bir yapıtla gelir. Bu, Köy Enstitülü emekli eğitimcimiz rahmetli Müslüm Tunaboylu’nun sağlığında Köy Enstitüsündeki öğrencilik anılarından oluşan;

“Tunaboyu'ndan Köy Enstitüsü'ne" (Kutlu Yayınları. İst. 2016) adlı yapıtını yazar ve kitaplaştırır. Çok sürmez bunun süreği olan ikinci cildini de kitaplaştırır..

Tunaboyu’ndan Köy Enstitüsüne, Köy Enstitüsünden Anadolu’ya.” (Kutlu Yayınları. İst. 2020)

Zülal Kaya, Bir de şiir kitabı çıkarır. “Şiirsiz Kalmayalım.” (Kutlu Yayınları. İst. 2020)

Şimdi sıra geldi, bu yıl bastırdığı kitabını tanıtmaya.

Zülal Kaya bu kez bir aşk romanıyla çıkıyor karşımıza.

“AŞKIN SUÇU YOK.”

Sekizinci yapıtı olan bu romanı, Kutlu Yayınlarınca Mayıs 2021 yılında İstanbul’da basılarak okur katına çıkmış olup, 195 sayfadan oluşmaktadır.

Roman, romanın başkişisi yazar Nihat ve onun çevresindekilerle oluşturulmuş. Bunlar; Nihat’ın eşi Betül, teyzesi Şule Hanım, eniştesi Şule hanımın eşi emekli albay Refik bey, onların kızı Çimen ve Çimenin eşi havacı subay Muhterem ve diğerleri…

Roman, romanın başkahramanı Nihat’ı, gece yarısı çalan telefonunun sesinin uykusundan uyandırmasıyla başlar. Telefonun öbür ucunda teyzesi Şule Hanım vardır. Acılı bir sesle eşi Emekli Albay Refik Beyin öldüğünü bildirir.

Nihat Bey, uzun zamandır dargın olduğu eniştesinin cenazesine eşi Betül’le birlikte biraz geç gider. Teyzesinin ve eniştesinin kızı ve ilk aşkı olan Çimen onu kırılgan olarak karşılarlar.

Albay Refik Beyin cenazesine katılım oldukça yoğundur. Ordu mensubu bir general, Albay Refik’in cenazesi başında şöyle konuşur:

“Refik Albay emekli oluncaya kadar genç subaylara hep örnek olmuştur. Yurdumuzun kahraman insanını bütün ülke tanımış olmalı. Onu en çok Çimen dağında düşmüş olan helikopterle hatırlamamız lazım. (…) Bu kahraman asker, helikopter kazasında ölen iki arkadaşının cenazelerini, yaralı bir arkadaşını doğanın zor koşullarında iki gün iki gece, aç susuz, tek başına, canı pahasına korumuştur. Kar, kış, kıyamette bulundukları zaman, arkadaşlarını orduya teslim etmiştır.” S:23

Cenazenin defninden sonra Nihat geçmişte yaşadıklarını sorgulamaya başlar. O, eniştesi Albay Refik ve teyzesi Şule’nin kızları olan Çimen’le birlikte bir arada büyümüşlerdir. Aralarında ergenliklerinde başlayan sevgileri biri genç kız, diğeri yetişkin bir delikanlı olunca da büyük bir aşka dönüşmüştür. Ancak ne var ki Albay Refik Bey: “Siz kardeş sayılırsınız “ diye evliliklerine karşı çıkıp, onları birbirinden ayırır.

Nihat büyük bir gönül kırgınlığı ve kızgınlığıyla eniştesi Refik Bey ve teyzesi Şule hanımdan uzaklaşır.

Eniştesi kızı Çimen’i kendisi gibi havacı bir subay olan Muhterem’le evlendirir. Nihat da sevdiği Çimen’in düğününe zorunluluktan yüreği kan ağlayarak katılır.

Nihat, Çimen’e olan aşkı eniştesi tarafından bitirildikten beş yıl sonra çalıştığı bankaya yeni işe giren Betül’le bir süre sonra evlenir.

Betül oldukça güzel, sevecen, uyumlu, çalışkan, eşine bağlı bir bayandır. Zaman içinde uyumlu, mutlu, sevgi dolu bir birliktelikleri oluşmuştur.

Nihat bir süre sonra eşiyle birlikte bankadaki işlerinden ayrılırlar. Nihat iyi bir yazardır. Odasına kapanır, aşk romanları yazar. Yazdığı romanlar okur kitlesi tarafından çok tutulur. Kısa sürede basının da gündeminden hiç düşmeyen çok ünlü bir yazar olur. Eşi Betül de Nihat’ın bu konuda büyük destekçisi olur.

Nihat, Çimen’le yaşadığı büyük aşkın üzerini yirmi yıla yakın bir zamandır kapatmıştır. Şimdi ise eniştesinin vefatı, uzun yıllar sonra Nihat’la Çimen’i ilk kez bir araya getirir. Yıllardır üzeri küllenmiş olan aşkları yeniden depreşmeye başlar. Bu arada Nihat’la Çimen iki üç kez bir araya gelirler.

Nihat’ın geçmişinde hep Çimen vardır. Onunla birlikte yaşadıklarından, kitaptan kısa bir bölüm aktarıyorum.

“Nihat’ın gözlerinin önüne ilk sevgilerinin yeşerdiği o yaz günleri gelmeye başladı. Çimen, Nihat’ın elini tutmuş konuşuyor, gülümsüyor, uzandığı kumsalda yüzünü Nihat’a çevirip annesi ve kardeşi görmeden buse gönderiyordu.

Denizden gelen yelin dağıttığı Çimen’in saçlarını parmaklarına doladı. Çimen’in dudaklarının tuzunu hissetti. Sıcak ter kokusu yatağına doldu. Birden tüm gövdesi terlemeye başladı. Geçmişte kalan günler sırayla gözünün önüne geldi.”

Çimen’le ilgili bir anısını böyle düşleyen Nihat, diğer yandan da eşi Betül’e yönlendirir düşlemesini.

“Evlenmeden önce Betül’ün güzelliğine hayran kalmış, sakin durumunu ve dürüstlüğünü sevmişti. Fedakar ve vefakar karısına karşı dürüst olmak mecburiyetindeydi. Aralarında yılların güveni, zamanla pekişen sevgi ve saygı vardı.”

Yeniden ateşlenen Nihat ve Çimen aşkının sonunu merak edenler Zülal Kaya’nın “AŞKIN SUÇU YOK” adlı bu romanını edinip okuyabilirler.

Zülal Kaya, bu romanında oldukça başarılı. Türkçemizi etkin ve yetkin bir biçimde kullanırken, güzel de edebi bir dil kullanmış. O, elindeki gözlem merceğini başta romanın başkişisi, “Aşk romanları yazarı Nihat” olmak üzere, Betül ve Çimen’in duygu dolu yüreklerine tutarak onların aşk, sevgi, umut ve sevecenlikle; kimi zaman da kaygı, kuşku ve korkuyla dolu dünyalarına girer. Orada onların nabız atışlarını duyar. Roman kahramanlarının nabızlarını tutarken, okurlarının da nabızlarını tutmayı başarır.

Diğer bir deyişle; roman kahramanlarının iç dünyalarını onlara ayna tutmuşlayın okura yansıtmayı çok güzel başarmıştır. Bu nedenle onun, ruhsal ve duygusal çözümlemelerde oldukça başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Zülal Kaya’yı bu özgün ve etkin yapıtı nedeniyle kutlarken emeğine, yüreğine sağlık diyor; kendisini sanatın evrensel güzelliğiyle selamlayarak içtenlikle alkışlıyoruz.

08.07.2021