Suriye’li kıdemli vatandaşlarımızla birlikte 90 milyonluk bir ülkeyiz. Topu topu Çin’den 3 milyon aşı geldi. O kadar çok gürültü koparıldı ki, sanırsın ülke aşı ile doldu da koyacak yer kalmadı. Son söyleyeceğimizi başta söyleyelim, iktidar pandemi krizini, eline yüzüne bulaştırdı. Gerek Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) gerekse yurttaşın sağlık bakanına güveni kalmamıştır.

Günde yaklaşık ikiyüz-ikiyüz yurdum insanı eksilmektedir. İnsanlar pandemide kaderine terk edilmiştir. “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” anlayışı kalıcı olmuştur. Üç kuruşluk maske dağıtımında ilk sınavını veren iktidar, pandemiyi yüz akıyla yönetemeyeceğinin de ilk işaretlerini vermişti. Aynı olayı şimdi de aşıda yaşıyoruz.

Sağlık Bakanı’nın “11 Aralık’ta başlayacak” dediği aşı yaklaşık 40 gün sonra siftahı yapılacak, gürültüye bakarsan, sanırsın ülkenin tamamı aşılandı. Örneğin İsrail vatandaşının tamamını aşılamak üzere. Avrupa ülkeleri başlayalı bir ayı geçti, onlarda bu kadar gürültü yok. Bizde her şeyi ‘miş’ gibi yaparak algı yaratmaya çalışıyorlar.

3 Milyon aşı demek 1 milyon 500 bin insan demek. Her kişiye iki seans uygulanacak. Kısacası en ön safta salgınla savaşan, öncü kuvvetlerimizi, sağlıkçılarımızı zor aşılıyoruz. O da koruması yüzde ellilerde seyreden Çin aşısı ile. Görülen gerçek, dünya gün evvelinden aşı önlemini alırken, biz vatandaşımızı ve DSÖ’yü yanıltmayı, yanıltıcı bilgi vermeyi başarı gibi gösterdik.

Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na göre “Faz 3 denemesi yapılmayan bir aşı Türkiye’ye getiriliyor. O kadar vahim bir tablo ki, sonra Sağlık Bakanı çıkıyo, “Aşılar işe yaramazsa geri iade ederiz” diyor. Türk insanı denek insanı değil. Bütün ülkeler bir çok yerden aşı siparişi verirken, siz faz 3 çalışması bitmeyen bir aşıyı Çin’den sipariş ediyorsunuz...Ayrıca Çin’le aşı anlaşması filan yapılmamış, sadece görüşülmüş” diyor.

Çin ve Amerika 6 milyon, Almanya 3 milyon, İngiltere 2 milyon insanını aşılarken biz daha yeni başlıyoruz. Ancak 1 milyon 500 bin insanı aşılayabileceğiz. Kalanının şimdilik ucu açık. Ortada bir takvim filan yok. Olmayan aşının takvimi mi olur? Kalanı ne olacak? Allah büyüktür. “Saldım çayıra mevlam kayıra”. Damat bakan giderayak öyle bir veciz söz etti ki; “At izi, it izine karıştı...Allah sonumuzu hayır etsin”…Aynen öyle, sadece ekonomide değil sağlık konusunda da.

Genel de eyyy diyen gürleyen tümcelerin sonunu, Dünya liderliği ve Dünya’nın bizi kıskanması ile bitir. Yukarıda sıraladığımız tabloya bakılırsa haksız da sayılmaz(!).

Eyyy diye başlayan bir tümce de biz kurarsak, eyyy biz Türkiye olarak cumhuriyetin kuruluş yıllarında (27 Mayıs 1928) Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezini kurduk. Verem, Tifo, Cox tipi tifüs, tifo-tifüs karma, tifo-difteri karma, intradermal BCG, veba-kolera karma, veba-koleratifüs karma, difteri-tetanoz karma, boğmaca-difteri karma, influenza ve tifo-difteri-tetanoz karma aşıları üretildi. 1940'ta kolera salgını için Çin'e aşı gönderdik. Dünya bize ortadoğunun aşı merkezi olarak bakıyordu. Her şeyi yıkmak ve yok etmekte mahir olan iktidar, Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezini kapatarak sağlık sistemine en büyük kötülüğü yapmıştır.

Kısaca aşı hikayesi böyledir. Çin’e aşı hibe eden genç cumhuriyetten, Çin kapsında parası ile aşı alamayan ülke durumuna düştük. İsterseniz büyük ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Almanya’da Çöpçülerimiz şiiri ile kapatalım konuyu, fakat eğer yine halkın ozanı Ruhi Su’nun sesinden tamamını dinlemezseniz, konumuz yarımdır, bilesiniz.

“Eğilirdi bu ülkelerin burçları uygarlığımıza

.....

Sığmazken atalarım güne yarına

Düşmüşüm vayyy düşmüşüm ben el kapılarına”

El kapılarına, el kapılarına, el kapılarına.