Yaşayan efsane bestekârlarımızdan Alaeddin Yavaşça’nın 140’dan fazla bestesinin arasında belki de en güzeli, bu muhteşem Hicaz şarkıdır.

Peki, bu güzel şarkının acıklı hikâyesini biliyor musunuz?

Şarkının güftesi “Han Duvarları” şiiriyle de tanınan ünlü şair, Faruk Nafiz Çamlıbel’e ait. Eşini kanserden kaybeden -1960 ihtilalinde Yassıadada tutuklu yatan- Çamlıbel’in bu besteyi o ruh haliyle yazdığı da söylenir. Öyle ya da böyle, hangi ruh hali içerisinde yazmışsa yazmış, üstat yıllardır unutulmayacak bir şaheser çıkarmış ortaya… Ruhu şad olsun…

Anlatıldığına göre ünlü şair, iki çocuğunun annesi Azize hanım hastalanınca, tanıdığı olan kadın doğum doktoru Alaeddin Yavaşça’ya danışır. Yavaşça, şair ile eşini kendisinden daha tecrübeli olan hocasına götürür ve o doktor kanser teşhisini koyar.

Hastalık çok ilerlemiştir ve kadıncağız fazla yaşayamaz.

ALAEDDİN YAVAŞCA’NIN DİLİNDEN OLAY ŞÖYLEDİR.

“-Faruk Nafiz Çamlıbel`i bilirsiniz. Gelmiş geçmiş Türk şairlerin en büyüklerinden biridir Çamlıbel. Çok sevdiğim bir dostumdu o benim. Yaşı elbette benden ileriydi ama saygı dolu bir ahbaplık vardı aramızda. Bir gün muayenehaneme geldi. Eşinin rahatsız olduğunu söyledi. O zamanların çok meşhur bir cerrahına göstermemiz için benden yardım talep etti.

Hocayı iyi tanıyordum ama ona ulaşmak, randevu almak çok zordu. Aradım hocamı, durumu anlattım. Yanına çağırdı bizi. Hanımefendiyi muayene etti. Sonra beni yanına çağırdı ve teşhisini söyledi: “Alâeddin kardeşim, durum fena. Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser. Mutlaka vücudun başka yerlerine de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak ilaçlarını verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlayalım.” dedi

Ben yıkıldım duyunca. Nasıl söyleyeceğim ki bunu Faruk Nafiz Bey`e. Eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı bir adam. Çok kırılgan, duygulu, şair bir adam. Nasıl derim, nasıl söylerim? Ben o dev şairin koluna girip; “Gel biraz yürüyelim üstat” dedim.

Bin dereden bin su getirir gibi anlatabildim acı tabloyu ona.”

Hiçbir şey söylemedi. Çıt bile çıkarmadı gitti. Yıkıldı ama bir süre sonra hanımefendi vefat edince geldi esas yıkımı. Haftalar sonra yine geldi bana. Omuzları, avurtları çökmüş, gözleri kan çanağı bir halde geldi. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkartıp açtı, uzattı.

“Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim” dedi ve yine çıktı gitti.

Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok,

Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok,

Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok,

Bir yer ki, sevenler, sevilenlerden eser yok,

Bu güzel ve çok içli Hicaz şaheseri ne zaman söylesem tüylerim diken diken olur.

Yeni yıla, Alaeddin Yavaşca üstadın bu güzel Hicaz şarkısıyla başladık.

Hicaz makamını Bimen Şen üstadın çok sevdiğim bir Hicaz şahaseri ile taçlandıralım.

Yıllar ne çabuk geçti o günler arasından,

Bir tel saç onun kaldı bütün hatırasından,

Hâlâ duyarım bir sızı ben her yarasından,

Bir tel saç onun kaldı bütün hatırasından…

Bu vesileyle yeni yılınızı en iyi dileklerimle kutlar, selam, sevgi ve saygılar sunarım.

*

Anton Çehov, “Hayat sizi güldürmüyorsa espriyi anlamadınız demektir.” derken,

Fontaine’de, “Ne kadar büyük olsa da keder, / Zaman kuşunun kanatlarına biner gider.” diyerek, dermansız dertlerimizi zamana havale etmemizi önermiş.

BİRAZ DA BAAADDİN ÜSTADA KULAK VERELİM.

1-Baktın olmuyor, bakmayacaksın…

2-Her aşk ayrılığı tadacaktır.

3-Hindistan’ın efsane lideri Mahatma Gandi: “Ben Atatürk İngilizleri yenene kadar Tanrı’yı İngiliz zannederdim.” demiş.

4-Erkek milletine en büyük kötülüğü kendini Leyla için çöllere atan Mecnun ile Şirin için dağları delen Ferhat yapmıştır. Çıtayı kontrolsüzce yükseltmişler.

5-Eğer birisinin seni incitmesine, kırmasına izin verirsen, incinir, kırılırsın. Eğer izin vermezsen kötülük çıktığı yere geri döner.

6-Felsefe dinin huzursuz kardeşidir.

7-Çok şey görmüş olabilirsiniz. Ama sonradan gördüyseniz sıkıntı!

8-“Çocuklarımı kocamdan çok seviyorum” diyen kadına inanmayınız.

Çocuklarını komşuya bırakır, ama kocasını bırakamaz.

1 Ocak 2020