Pandemi gölgesinde de olsa dün anneler günüydü. Hem acıyı yaşatan hem de mutluluğu yaşatan bir gün...

1955'ten bu yana, her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlandığı gibi, dün de kutlanmış ve anneler bir kez daha anılmıştır.

Kutlanmıştır, anılmıştır ama anne olmak zordur bu ülkede. Yani zordur bu ülkede anne olmak ya da Anadolu diliyle ana olmak.

Zordur ama yine de duygu yüklü böyle bir günde, bu zorluğu büyük acılarla yaşamış ve yaşayan anneleri bir kez daha hatırlamak ve de hatırlatmak gerekti.

***

Bir Cumartesi anneleri vardır bu ülkede.

12 Eylül’ün karanlık döneminde gözaltında kaybedilenlerin, evinden alınıp evine dönemeyenlerin, faili meçhul cinayetlerle yok edilenlerin anneleri… Yani Kayıp anneleri…

Devletten dirisini, dirisi yoksa ölüsünü, ölüsü yoksa kemiklerini isteyen anneler…

Her Cumartesi, Galatasaray Lisesi önünde oturarak sesini duyurmak istediler.

27 Mayıs 1995’te başlamıştı. Aşırı müdahaleler nedeniyle 1999'dan 2009'a kadar ara verilmiş, 31 Ocak 2009’da yeniden başlamıştı.

Ama bugün “pandemi” nedeniyle, seslerini sosyal medyada duyurur oldular. 841’inci haftası olan 8 Mayıs Cumartesi günü de kayıplarını bir kez daha istediler.

***

Ve Cuma anneleri vardır bu ülkede.

Davul-zurna ile askere gönderdiği oğlunun şehit cenazesini teslim alan anneler…

Yıllardır analar ağlamasın, mezar başında ağıtlar yakılmasın diyen anneler…

Ve de mezarı başında dua okuyan, seviyormuş gibi mezar taşını okşayan, gelecekmiş gibi umutla yaşayan anneler…

Ama onların da çığlıkları duyulmaz oldu, onların da gözyaşları silinmez oldu, onların da sesleri dinlenmez oldu.

***

Ve Diyarbakır anneleri…

Bir çocuğu dağda, bir çocuğu ovada olan anneler…

Dağdaki çocuğuna bir gün kavuşmak isteyen anneler…

Diyarbakır HDP binası önünde “evlat nöbeti” tutmaktalar.

22 Ağustos günü başlamıştı. Anne Hacire Akar o gün, HDP Diyarbakır İl Binası’nın önünde oğlu Mehmet’i istemiş, iki gün gece gündüz orada oturmuş ve oğluna kavuşmuştu.

İşte bu olay, oğullarına kavuşmak isteyen anneleri tetikler oldu ve Hacire ana, belki de hiç bilmeden bir oturma eyleminin fitilini yakar oldu.

Ve 3 Eylül 2019 günü anne Fevziye ve baba Şahap Çetinkaya, 17 yaşındaki oğlu Süleyman için süresiz bir “evlat nöbeti” başlattı.

Bugün 184 anne ile devam etmekte, 23 anne de çocuğuna kavuşmuş durumda. Ve de bugün bu anneler, 617 gündür evlat nöbetinde.

***

Ve Berfo ana vardı, Kars Göle'den… Cumartesi annelerinin sembolü…

21 Şubat 2013 günü 105 yaşında öldü Berfo ana. Öldüğü güne kadar tam 33 yıl kapısını açık tutmuştu. 12 Eylül 1980 darbesinde gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan oğlu Cemil Kırbayır gelir diye...

Ve Ayşe ana vardı, Karaman'ın Ermenek ilçesinden Ayşe Gökçe.

“Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı” diyerek Türkiye'yi ağlatan Ayşe Gökçe.

Karaman'da kömür ocağındaki felakette, su altında kalan 18 işçiden biri olan oğlu Tezcan için böyle demişti Ayşe Gökçe.

28 Ekim 2014 günü, 350 metre derinlikte 50 metre yükselen suyun altında mahsur kalan 18 işçiden biriydi Ayşe ananın oğlu.

O günden beri evinin penceresinde bekler olmuştu, oğlu Tezcan gelecek diye... Ama 23 gün sonra cenazesi gelmişti Tezcan'ın.

Ve Kader Erten’in annesi vardı, Van'ın Çatak ilçesinden...

12 yaşında evlenen, 13 yaşında anne olan...

14 yaşında vurulmuş olarak ölüsü bulunan...

Yani kız olmadan gelin olan, çocuk olmadan anne olan; 12 yaşında beyaz gelinlik, 14 yaşında beyaz kefen giyen Kader'in annesi...

***

Evet, hem büyük bir mutluluktur hem de zordur bu ülkede anne olmak...

Ama Cumartesi annelerinin, Cuma annelerinin, Diyarbakır annelerinin bu duruşu: Aslında bu bir uyarı idi…

Bir adalet arayışı idi…

Ve de bir barış mesajı idi…

İşte bu nedenlerle; bu duruş görülmeli, bu sesler duyulmalı, bu gözyaşları silinmeliydi.

Ama bu duruş görülmedi, bu sesler duyulmadı, bu gözyaşları silinmedi.