Cumartesi anneleri, Cuma anneleri ve de dağa çıkanların anneleri...

Yani yüreğindeki acıyı yıllarca söndüremeyen anneler...

Ve yüreğindeki acıyla ömür boyu birlikte yaşayan ve de yaşayacak anneler...

***

Bu ülkenin Cumartesi anneleri... Yani kayıp anneleri...

Ve 7 Eylül 2019 Cumartesi günü, onların 754'üncü oturma eylemi idi.

Her Cumartesi olduğu gibi, Galatasaray Lisesi önünde sessiz çığlıklarla seslerini duyurabilmekti amaçları.

Çünkü yönetenler duymuyordu seslerini, ama onlar yine de duyurmak istiyorlardı.

Peki, kimdi bu anneler? Ne istiyordu bu anneler?

-Onlar, 12 Eylül'ün karanlıklarında yok edilenlerin acısını yaşayandı.

-Onlar, gözaltında kaybolan oğlunu, kızını, eşini, kardeşini ve de faili meçhul cinayetlere kurban giden yakınlarını arayandı.

-Ve onlar, "Bana oğlumun, eşimin dirisini ver" diyen, "dirisini veremiyorsan ölüsünü ver" diyen, "ölüsünü veremiyorsan birkaç kemiğini ver" diyen ve de "hiç olmazsa elimdeki karanfili bırakacağım bir mezarı olsun" diyen annelerdi.

İşte bu ülkenin vicdanına seslenen Cumartesi anneleri bunlardı.

Ve de onlar, 27 Mayıs 1995'te başlatmışlardı bu sessiz çığlıklarını.

***

Seslerini ilk kez, 5 Şubat 2011'de 306'ıncı oturma eylemiyle duyurabilmişlerdi.

O gün Berfo ana o günün Başbakan'ı Erdoğan'a, yıllarca evinin kapısını açık tuttuğunu söylemişti, 12 Eylül'ün yok ettiği oğlu Cemil bir gün gelirse girsin diye...

21 Şubat 2013 günü 106 yaşında ölen Berfo ana, kapısını hiç örtmeden oğlunu tam 33 yıl beklemişti. Ama oğlu Cemil Kırbayır'ın ne dirisi verilmişti ne ölüsü ne de bir kemiği.

Yani dinlenmemişti ve de dinlenmedi Cumartesi anneleri.

Ama onlar, sessiz çığlıklarını 7 Eylül Cumartesi günü bir kez daha duyurmak istediler.

***

Ve bu ülkenin Cuma anneleri... Yani şehit anneleri...

Oğullarını davul-zurna ile askere gönderen ve de bir gün şehit olarak cenazesini teslim alan anneler.

Ve her Cuma mezar başında dua okuyan...

Ve seviyormuş gibi mezar taşını okşayan...

Ve bir gün gelecekmiş gibi umutla yaşayan anneler.

Ne diyordu Cuma anneleri?

-Artık, analar ağlamasın diyorlardı.

-Mezar başında ağıtlar yakılmasın diyorlardı.

Ama onların da çığlıkları duyulmadı. Onların da gözyaşları görülmedi. Ve de bu ülkede onların da sesleri dinlenmedi.

***

Ve de bu ülkede dağa çıkan çocukların anneleri...

Yani hem dağdaki çocuğu için hem ovadaki çocuğu için ağlayan anneler... Artık onlar da çığlılarını duyurmak istediler.

Ve her şey 22 Ağustos günü başladı.

-Hacire Akar, o gün HDP Diyarbakır İl Binası'nın önünde oğlu Mehmet Akar'ı istedi. İki gün, gece gündüz orada oturdu. Bunun üzerine güvenlik güçleri Mehmet Akar'ı kurtardı ve Hacire anaya teslim etti.

İşte bu olay, oğullarına kavuşmak isteyen anneleri tetikledi. Ve Hacire ana, belki de bilmeden bir oturma eylemini başlatmış oldu.

-3 Eylül 2019 günü anne Fevziye ve baba Şahap Çetinkaya, 17 yaşındaki oğlu Süleyman için katıldı bu oturma eylemine.

-Anne Remziye Akkoyun oğlu Azad için, anne Ayşegül Biçer 17 yaşındaki oğlu Mustafa için, anne Meryem Savur oğlu Fırat için katıldı bu oturma eylemine.

-Anne Hediye Bektaş ve baba Celil Bektaş 17 yaşındaki oğlu Yusuf için...

-Anne Sabiha Balta oğlu Arafat için, anne Songül Altıntaş asker oğlu Müslüm için...

-Anne Şadiye Özbey astsubay oğlu Semih için, anne Emine Kaya polis oğlu için katıldı bu oturma eylemine.

-Ve anne Rahime Uyumaz, polis yeğeni Sedat Yabalak için katıldı bu eyleme.

***

Evet, anneler ve de anneler ağlamakta bu ülkede.

Yani Cumartesi anneleri ağladı, Cuma anneleri ağladı bu ülkede. Ve de dağa çıkanların anneleri ağladı bu ülkede.

Çünkü ana yüreğidir bu. Başka yüreğe benzemez bu yürek, beyler...

Ama gönül istiyor ki bu annelerin ağıtları, bu annelerin çığlıkları ortak bir sese dönüşsün, toplumsal vicdanın sesi olsun...

Ve de bu ağıtlar, bu çığlıklar bize insan olduğumuzu hatırlatsın...

Başka ne denilir ya da ne denilebilir ki...