Her gün, işyerimin de içerisinde bulunduğu parka dört yetişkin özürlü evladı olan yaşlı mı yaşlı bir kadın gelir, o özürlü çocuklarıyla saatlerce vakit geçirir ve giderdi.

Çocuklar çok yetişkin olmasına ve aslında tamamen zararsız olmalarına rağmen, çevreden ve müşterilerden korkup tedirgin olan çocuklar ve kadınlar da olabiliyordu. Erkek yetişkin olan iki çocuk, tamamen saf duygularla kimi zaman sigara, kimi zaman da yiyip içen insanların elindekini görüp canları çekiyor olmalı ki, gayet safiyane bir hal içinde kendilerine vermelerini istiyorlardı. Her gün elimden geldiğince onları boş çevirmez, hatta kendim bizzat çağırır, bir şeyler ikram ederdim.

Bu durum genelde çoğu zaman tedirgin hallere sebep olmasına rağmen yine de tatlı sonuçlanıyor, sorunsuz bir şekilde geçiştiriliyordu.

Günlerden bir gün, erkek çocuklardan biri yanında annesi olduğu halde anlamsız bir halde ve biraz sesini yükselterek bağırmaya başladı, ben elimde olmadan biraz sert bir tonla yanına gidip, ona bağırmaması için uyarıda bulundum. O ise sesini daha da sesini yükseltince ben biraz daha yüksek sesle, bu kez resmen bağırmaya başladım. Tam o anda annenin utangaç, mahcup yüzü ve bir okadar da yürek burkan çaresiz sesiyle, “onlar hasta abii” şeklindeki “ne olur mazur gör, kusurlarına bakma” dercesine korumacı söylemiyle irkildim.

O an öyle bir içim acıdı ki, tarif edemem. Bir annenin yürek sesiydi o ses, bir ananın taa ciğerden “yavruuummmm!” deyişiydi sanki…

Hayatımda bu kadar mahcup olduğumu hatırlamıyorum. Yer yarılsa da içine girseydim keşke. Sonra bin özür dileyip gönüllerini alıp, ikram izzette bulunarak hoş bir şekilde yolladıysam da, günlerce etkisinden kurtulamamıştım.

Mahalle insanlarından hal-hatır için gelen dostlarla bu konuyu paylaştığımda, hazin hikayelerini, varlık içinde yokluk çekişlerini, aslında mülk olarak gayet iyi durumda olabilecekken, sırf çocuklarının bu özel durumlarından ötürü, apartmanlarda konfor içinde rahat yaşamak yerine, o yaşlı ve yalnız haliyle, şehrin göbeğinde fedakarca bir gecekonduda, en ilkel koşullarda nasıl sıkıntılar çektiğini, hatta o hasta çocukların, krizleri tuttuğunda farkında olmadan annelerini nasıl öldüresiye dövdüklerini falan öğrenmiş, çok üzülmüştüm.

Televizyonlarda, yazılı ve görsel bazı medya organlarında, kendini anne zanneden bazı müsveddelerin, çocuklarını cami önlerine, hatta çöp bidonlarına yönlendirdiklerini, bazılarının da sırf kendi rahat yaşamları için evlatlarını nasıl umursamazca kurban ettiklerini okudukça, bu kadının neredeyse heykelini dikesim gelmişti.

Bir ananın yürek sesini, analığın nasıl olduğunu (Allah sağlıklı uzun ömürler nasip etsin inşallah) benim can anamdan çok yakından bilir ve tanırım,

Ne zaman Anneler Günü olsa ve ne zaman hüzünlü bir anne bakışı görsem, hep bunu hatırlarım.

Ana gibi anaların, gerçek annelerin bu güzel gününü kutluyor, bana göre bir değil her günün onların günü olduğunun altını çiziyor, hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.

Ebediyete intikal etmiş olanlara rahmet, yaşayanlara da sağlıklı mutlu uzun ömürler diliyorum.

Sevgilerimle.