Dünya yüzünde, huzurun hâkim olduğu, insanların sakin ve mutlu, gönüllerince, refah içinde yaşadıkları ülkeler de var.

Böyle ülkelere giden bizim insanlarımız, “Hayat ne kadar da durgun akıyor” diye hayret ederler. Bizim ülkemizin gündeminde sıralamaya bile giremeyecek derecede önemsiz olaylar, o ülkelerin baş gündem maddesini oluşturur.

Ülkemizin saat başı değişen ve adeta baş döndüren hareketli gündemine alışkın olanlar, o ülkelerde sıkıntıdan patlayabilirler.

*

Bizim, baş döndürücü bir hızla değişime uğrayan sistemlerimizin başında ise, eğitim politikaları gelir. Okulların statüleri de, sınav sistemleri de, “müfredat” dediğimiz eğitim-öğretim programları da, değişen her Milli Eğitim Bakanı ile birlikte değişime uğrar. Hatta, aynı bakan döneminde birden fazla değişiklik yaşandığı da olur.

O yüzden gazetelerde “Eğitim sistemi yaz-boz tahtasına döndü” diye sık sık manşetler atılır.

Bu kadar değişiklikten sonra “doğru”ya ulaşılması da ne yazık ki mümkün olmamıştır.

Hatta, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki ya da yarım asır önceki eğitim sisteminin daha sağlıklı olduğu da, uzmanlar tarafından sıkça dile getirilir.

*

İdeolojik bakış açılarına göre eğitime yön verme hevesleri, maalesef eğitimi içinden çıkılmaz duruma düşürüyor.

En başta da, eğitimin “çağdaş” niteliğinden uzaklaştırılması, yalnız bu günleri değil, geleceği de karartıyor.

*

İşte bu tablo içinde, yeni Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un sağduyulu yaklaşımları, ülke çapında kaygıların büyük ölçüde dağılmasını ve insanların içinin rahatlamasını sağladı.

Milli bayramların okullarda yeniden kutlanmasına yönelik yönetmelik değişikliği, bir bakıma “Atatürk ilkelerinin okullara dönüşü” olarak nitelendi.

Sözcü ise, önceki gün “Açılım yüzünden kaldırılan Andımız yeniden okunsun” manşetiyle Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a çağrı yaptı.

*

Gazetemizin kurucusu ve yöneticisi, üstadımız Mehmet Yolyapar da, 13 Ağustos 2018 günlü yazısında, “Emperyalist saldırıyı göğüsleyebilmek ve ekonomik bağımsızlık savaşını kazanabilmek için tüm kutuplaşmaları aşmak zorundayız…Tek çare birlik olmak!” dedikten sonra, sözü “Andımız”a getirmiş, “Türk” sözcüğünün bir ırkı değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı, vatanını-milletini seven herkesi kapsadığını belirterek, “Milleti millet yapan bu ezberin, kararlılık yemininin ne zararı vardı?” ifadesini kullanmıştı.

*

Bizce, “Andımız” da yeniden okullara dönmeli.

Ve çocuklarımız her sabah, milli bir heyecanla haykırmalı:

Türküm, doğruyum, çalışkanım.

İlkem; küçüklerimi korumak,

büyüklerimi saymak, yurdumu,

milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe

durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım, Türk varlığına

armağan olsun.

Ne mutlu Türküm diyene!