Sonuçta "sivil bir anayasa" yapımında ilk adımlar atıldı. Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerden, temsil oranına bakılmaksızın üçer temsilciden bir komisyon oluşturuldu. Umarım bu anayasal hazırlıkta oluşacak uzlaşmada, meclisteki parmak çoğunluğu göz önüne alınmaz!

Gönül isterdi ki sosyalist siyasetlerin de bir oranda temsilcisi bulunsun. Sendikaların, baronun da temsilcisi bulunsun.

Siyasi kimliklerin yanında emek kimliğinin temsil edilmesi ise, çok daha uygun olurdu.

Çünkü bu toplum, % 80'i emek dünyasının içinde olan bir toplumdur. Sektörel alanlarda emek dünyasının işgücü, üretimin belirleyici temel unsurudur.

Elbette 88 yılını dolduran bir Türkiye'de çağdaş, insan haklarına ve batı demokrasilerinin normlarına uygun bir anayasa olmalıydı. Sivil bir devletin sivil bir anayasası olmalıydı.

Böyle bir anayasa, zaten siyasetin tarihsel bir göreviydi. Bu toplum kendini temsil eden güçlerle yapılacak bir anayasayı fazlasıyla hak etmişti. Artık bu toplum darbe anayasalarından, askerin gölgesinde yapılmış anayasalardan kurtulmalıydı. Çünkü bu ülkede demokrasi mücadelesi için çok büyük bedeller ödendi ve de ödenmekte.

Çünkü bu ülkenin şairleri, yazarları, düşünenleri yıllarca cezaevlerinde kaldı ve kalmakta. Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Necip Fazıl, Sabahattin Ali, Nevzat Çelik ve daha niceleri ömrünün önemli bölümünü cezaevinde geçirdi. Tek suçları düşünen, yazan olmalarıydı.

Eğer siyasi partiler:

-Önyargıları, küçük hedefleri, partizan tutumları bırakırsa,

-Siyasi kaprislerden sıyrılıp, karşı siyasi partileri yıpratmak gibi faydacı anlayışları bırakırsa,

-Toplumun artık bir realitesi olmuş ve uyandırılmış etnik ve inanç kimliklerini bastırma gibi bir anlayışı bırakırsa,

-Toplumdaki sosyolojik değişimleri iyi okuyabilirse,

Yapılacak anayasa elbette çağdaş bir anayasa olacaktır. Ve de bu meclis siyasette en büyük tarihsel görevini yapmış olacaktır.

Peki nasıl bir anayasa olmalıdır?

-Bireyi temel alan bir anayasa.

-Toplumun tüm renklerini birleştiren bir anayasa.

-Düşüneninden korkmayan bir Türkiye'yi,

-Düşünenini cezaevine sokmayan bir Türkiye'yi,

-Yıllarca ömrünü cezaevlerinde tüketen aydınların ülkesi olmayan bir Türkiye'yi inşa eden anayasa.

-Kimlik ayrımı yapmayan, ötekileştirmeyen, kimliklerin yok kabul edilmediği ve asimile korkusu yaşanmadığı, korku üretmeyen bir anayasa.

AİHM eski üyesi ve şimdi CHP milletvekili Rıza Türmen'in bir tespiti vardı: "Avrupa’da yasalar devlete karşı vatandaşı, Türkiye'de yasalar vatandaşa karşı devleti korumaktadır".

-İşte, vatandaşı devlete karşı koruyan bir hukuk sisteminin oluşumunu sağlayacak bir anayasa.

-Neredeyse toplumun genlerine sindirilmiş, "soğuk savaş" döneminin ürettiği toplumsal ve hukuki değerleri değiştiren bir anayasa.

-İlk defa 1961 anayasasında yer alan "Sosyal Devlet" vurgusunu hayata geçirebilecek bir anayasa.

-Düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün önünü açan bir anayasa.

-Lâik devlet yapısının zaafa uğratılmadığı, lâikliğin de baskı aracı gibi hissedilmediği,

Özet olarak çağdaş, demokratik, toplumuyla barışık modern bir Türkiye'nin inşasına büyük katkılar sağlayacak bir anayasa.

Elbette böyle bir anayasanın oluşumunda emeği geçen, katkısı olan siyasi partilerin de büyük kazanımı olacaktır.

Bugün böyle bir anayasaya iktidardan çok muhalefet, özellikle de "Sosyal Demokratlar” ihtiyaç duymalıdır.

Çünkü iktidarın öncelikli ihtiyacı olan anayasal değişiklikler, referandumla zaten gerçekleşmişti.

Yeni, çağdaş ve demokratik bir anayasanın oluşumunda kazanım daha çok muhalefetin, özellikle de "Sosyal Demokratlar”ın olacaktır.

Belki de "Sosyal Demokratlar", kaybettiği Doğu halkıyla yeniden buluşabilme fırsatını yakalayacaktır.

Toplumun bugünkü sosyolojisi daha çok "Siyasal İslâm”ı besler durumdadır. Bunun nedeni, muhalefetin özellikle toplumun değişen sosyal dokusunu okuyamaması, uyandırılmış kimliklere çözüm üretememesi, resmi ideolojiye sıkı bağlılığın endişesiyle bazı tabuları yıkamamasıdır.

Şu bir gerçektir ki, muhalefet Türkiye'nin doğusunu kaybetmiştir. Muhalefetin dili Türkiye'nin doğusuna hitap etmemiştir. Muhalefetin, özellikle de "Sosyal Demokratlar”ın doğuyu kaybetmesi, Türkiye için sonucu istenmeyen büyük bir yarılmadır.

Yeni anayasanın oluşumunda kullanılacak dil, uygulanacak yapıcı politika ve oluşacak anayasal dil, bu yarılmayı tedavi etmekte belirleyici olacaktır.

Sonuçta Türkiye yeni ve sivil bir anayasaya kavuşacak; siyasi partilere, kaybettiği halk kuleleriyle yeniden buluşabilme yolları açılacaktır.

En büyük kazanım ise, doğusuyla batısının ayrılmaya doğru götürüldüğü Türkiye'nin olacaktır.

Ama bir koşulla: Gerçekten bir uzlaşı sağlanabilirse...