Bu hafta başında okuduğum bir haber, deyim yerindeyse beni çok derin bir endişeye sevk etti. Okuduğunuzda sizler de bu endişeme hak vereceksiniz diye düşünüyorum.

özellikle İdlib'de yaşanan son gelişmelerin ardından ülkemizde bulunan sığınmacı ve mültecilerin Avrupa ülkelerine gidebilmeleri için başlattığı açık kapı uygulaması bu ülkelerde büyük bir korku yarattı. Özellikle Yunanistan'ın bu insanlara uyguladığı insanlık dışı yaklaşımlarla sert ve katı tutumu hepimizin malumu.

Sayın Cumhurbaşkanımız Yunanistan'ı uluslararası antlaşmalara ve sözleşmelere uymaya davet etse de bu tutum değişmeyecek gibi. Ancak, aynı Yunanistan 2’nci Dünya Savaşı’nda Suriye’ye sığınan Yunan mültecileri ya çabuk unuttu, ya da hatırlamak istiyor. Bu bir kenara bugün Yunanistan'da Başbakanlık koltuğunda oturan Kiriakos Miçotakis’in babası Konstantinos Miçotakis de 70’li yıllarda Türkiye'ye sığınmıştı. Bugün Başbakan olan Kiriakos Miçotakis ise o tarihlerde henüz altı aylık bir bebekti.

Böyle bir zorluğu yaşamış bir ülkenin ve ailece sığınmacı durumuna düşmüş bir kişinin bugün uyguladığı politikayı anlamak elbette ki mümkün değil.

Gelelim işin Almanya ayağına.

İnternette okuduğum ve beni endişeye sevk eden haberden önemli gördüğüm noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Haberde, Almanya Yunan kamplarında kalan, refakatçisi olmayan 14 yaşından küçük kız ve erkek çocukları ile ciddi bir hastalık nedeniyle acil tedaviye ihtiyaç duyan öncelikli olarak 1000 ile 1500 göçmen çocuğu ülkeye alma kararı verildiğinden bahsediliyordu.

Aynı haberde, Federal İstatistik Dairesinin verilerine göre: sadece Almanya'da 2010-2018 yılları arasında 481 bin çocuğun "koruma" adı altında ailelerinden zorla koparıldığı, bu çocukların 100 bine yakınının ise Türk olduğuna iddialar arasında yer veriliyordu.

Almanya'da yaşayan ve Çocuk Hakları savunucusu olan bir yurttaşımız durumu haberde şu şekilde özetliyor:

"Almanya'nın hasta ve sahipsiz çocuklara bakabiliriz açıklanması samimi değil. Sığınan binlerce göçmen çocuk kaybolmuşken bu konuda sessiz kalan Almanya'nın, göçmen çocuklara sahip çıkmak istemesi endişe verici.

Bu konuda Türk çocukları da ciddi tehlike içinde. Koruma altına alınan Türk çocukları konsolosluklara bildirilmiyor. Yakın akrabalarına verilmiyor. Öz değerlerine hassasiyet gösterilmediği gibi kayıtlara da Alman vatandaşı olarak geçirilerek, yurt köşelerinde veya yabancı koruyucu ailede asimileye maruz bırakılıyor.

2018 yılında Almanya genelinde 52.590 çocuk koruma altına alındı. Bu çocukların 28.204'ü kayıtlara göçmen olarak geçerken, 24.386 çocuk ta Alman olarak kaydedildi. Alman olan çocukların içinde, ciddi sayıda göçmen çocuğun olduğunu bilmekteyiz. Bu rakamların içinde milli ve dini değerini kaybeden binlerce Türk çocuğu var. Savaşta bile bu kadar çocuk kaybedilmez" diyor.

Yine, aynı haberde paylaşılan verilere göre; 2016 yılında 63 bin göçmen çocuğun Avrupa'da kaybolduğu bilgilerine yer veriliyor.

İşte benim de endişelerim burada başlıyor. Haberde endişelerimi doğrularcasına çocuk hakları savunucuları; çocukların çoğunun cinsel istismara uğradığını, insan kaçakçılarının eline düştüğünü, şiddete maruz kaldığını, bazılarının da organ mafyası tarafından kullanıldığını belirtiyor.

Bizlere her zaman insani değerler üzerinden ders vermeye kalkan Avrupa ülkeleri bu çocukların akıbeti ve nasıl ortadan kaybolduklarına anladığım kadarı pek ilgi duymuyorlar.

Böylesine kötü bir karneye sahip olan Avrupa, uyguladığı politikalarla kendi değerleri ile çelişirken, insan hak ve hürriyetleri konusunda ne yazık ki sınıfta kalmış durumda.

Şimdi Türkiye'ye her alanda insan hak ve hürriyetleri konusunda ders vermeye çalışan Avrupa ülkelerine söylenebilecek tek bir atasözü var; "İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır."

En güzel günler sizlerin olsun.