Sekizinci Cumhurbaşkanı Rahmetli Turgut Özal, Çankaya Köşküne çıktığında değişik tepkiler almıştı.

“Çankaya’nın şişmanı” diye anılan Özal’a, “Sana alışamadık” diye tepki gösteren bir er, günlerce Türkiye’nin gündemini işgal etmişti.

Ama zamanla alışıldı.

Neticede sistem ve yasa gereği seçimle Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Özal, yıllar sonra görev yaparken kalp kriz geçirip aramızdan ayrılmıştı.

Özal, hala hafızalarda…

Yaptıkları ve yapamadıklarıyla tarihe mal oldu.

Ama kendisine ilk tepkiyi veren ve daha sonra da eleştirenler unutuldu gitti.

Özal ise sevenleriyle gönüllerde yaşamaya devam ediyor.

Önemli olan yaptıkları, geride bıraktıkları…

Ülkemiz üst üste gelen trajik olaylar, beklenmeyen pandemi tablosu, Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın izlediği politikalar nedeniyle ülkede “hassas denge”lerin bozulması, “sistem tartışması”nı gündemin göbeğine oturttu.

Yetmezmiş gibi ay sonunu getiremeyen halk çoğunluğunu görmezden gelip “aya yolculuk” un müjde gibi sunulması sorunların tuzu-biberi oldu sanırım.

“Kel başa şimşir tarak” misali…

Bu tablo karşısında muhalefet hangi tarafa baksın?

Ne ana muhalefet, ne irili ufaklı partiler hiçbir yere göz atamıyorlar.

Çünkü iktidarda olan AKP ve yancı ortağı, ülkede tek bir sorun kalmamış gibi rakip gördükleri tüm partilere yükleniyorlar.

Görülmüş şey değil.

Ankara’da bir gazeteci olarak tam 61 yıldır siyaseti izliyorum, hiç böyle bir tablo yaşamadım.

En çok garibime ne gidiyor biliyor musunuz?

Bu aya yolculuk, kaç fukaranın karnını doyuracak?

Kaç işsiz gence yeni istihdam alanı sağlayacak?

Mahallemde 40 yıldır terzilik yapmaya çalışan, fermuar değiştirip etek kısaltan, yırtık paça tamir eden Hasan Efendiye her uğradığımda aynı şikayeti duyardım:

“40 yıldır dikiş iğnesi ve toplu iğne alırken Alman malını tercih ediyorum. Çünkü hala ülkem kırılmayan toplu iğne üretebilmiş değil”

Kırılmayan dikiş iğnesini henüz üretmedikten sonra Ay’a nasıl gideceğiz, buna kafam basmıyor.

Bu nedenle de, her şeyi sistem değişikliğine bağlamak zorunda kalıyorum.

Ben, bu son sistem değişikliğine gerçekten alışamadım.

Üstümüze fazla bol sanki.

Bu nedenle “partili başkanlık” sistemi bana zorlama gibi geliyor.

Halka, burnundan su içirmek misali…