2020 Yılına girdiğimizde herkes gibi benim de tek bir dileğim vardı. İnşallah bu yıl diğer yıllardan daha sağlıklı, daha mutlu ve umut dolu geçer diye…

Eskiler, her gelen yeni gün geçen günleri aratır, derdi

Mart ayında bize bilgisi verilen ama daha önceleri ülkemizde olduğu ortaya çıkan virüs, ekonomiyi, sağlığı hepsinden önemlisi mili eğitimi tepetaklak edince perişanlık ta başladı.

Sağlık elbette hepsinden önemli.

Ancak bu yıl üniversite ve lise bitirme sınavlarına giren öğrenciler çok mağdur oldular.

Eğitim online oldu. Öğretmenlerimiz ellerinden gelen çabayı gösterdiler ama bire bir ve göz göze gelerek verilen eğitim kadar faydalı olmadı. Sınavda sorular da oldukça zor sorulunca öğrenciler bocaladı.

TYT sınavı ile üniversitelerin eğitim fakültesi ( müzik- resim-spor) bölümlerine girecek öğrencilerin çoğu 800 bin barajına takıldı.

Engelli öğrenciler daha önceki yıllarda baraj puanının yarısını alınca yetenek sınavına girebiliyorlardı. Bunu hesaplamayan Milli Eğitim Bakanlığı hepsini aynı puanın içine soktu.

Yeteneği olan ama baraja takılan engelli öğrencilerin hakları gasp edildi.

Bu öğrencilerin hakkını nasıl ödeyeceksiniz?

Yani afetler geldi ama hazırlıksız olan hükümet,

Ekonomide, sağlıkta, eğitimde sıfır aldı. Sınıfta kaldı

İşte yeteneği çok çok iyi olan, gelecekte müzik öğretmeni olmayı arzulayan Mert Çölok da bu gençlerden sadece bir tanesi. Doğuştan görme engelli olması ne sanatsal ne de sosyal derslerine çalışmasına asla engel olmadı. Okul birincisi olarak mezun oldu, ama istediği fakülteye giremedi.

Mert’in müziğe sanata olan aşkını, bana yazıp verdiği bu yazıdan çok daha iyi anlayacaksınız. Ben bu yazısını sakladım. Şimdilerde o güzelim parmakları ne piyanonun tuşuna, ne de bağlama ile gitarın tellerine dokunuyor. Şarkılar söylediği o güzel sesini de sadece konuşurken duyuyoruz. O da kırılgan ve küskün…

Verin bakalım yeniden bu çocuğun bir yılını, gözlerinde solan ışığı, yüreğindeki ateşi!..

MÜZİĞİN DİLİ

Ergenliğe girdiğim dönemde duygularım karmakarışıktı. Duygularımı nasıl anlatabilirim diye düşündüğümde Mozart’ın sanat için söylediği söz geldi aklıma;

“Duygularımı şiirle anlatamam, çünkü şair değilim.

Kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem, çünkü ressam değilim.

Düşüncelerimi hareketlerde açıklayamam, çünkü dansçı değilim

Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim, çünkü ben bir müzisyenim”

Bu söz benim hayatımda dönüm noktası oldu. Böylece beni her zaman canlı tutan, duygularımı açığa vurmamı sağlayan, muasır medeniyet seviyesine taşıyan, paylaşımcı ve her şeyden önemlisi insan yapan müzik ile tanışmış oldum.

Canım sıkıldığında, sevindiğimde herhangi bir yerden duyduğum müzik sesleri ruh halimi olumlu yönde etkiliyor

Zaten dinlediğimiz eserler de böyle yazılmamış mıdır?

Leyla’ya aşık olup “kaşların kara amanın Leyla” diyen Neşet Ertaş,

Karacaoğlan,

Dadaloğlu,

Aşık Veysel,

Aşık Sümmani,

Refik Başaran,

Hisarlı Ahmet,

Terk edilmişlik, aşk, kavuşamama üzerine duygularını notalara döken ünlü halk ozanlarımız değil mi?

Yazdıkları ile yıllardır bizimle iletişim kurmaktalar. Birçoğumuz bu türküleri dinlerken o günleri yaşamış gibi oluyoruz.

Yapılan bilimsel araştırmalar da gösteriyor ki, müzik gerçekten ruhun ve beynin en önemli gıdalarından biri.

Dünyadaki tüm ezgilerin, şarkıların, türkülerin, notaların, klasik müzik eserlerinin ortadan kalktığını düşünmek bile istemiyorum.

Annelerimizin uyuturken söylediği “ Uyusun da büyüsün ninni, tıpış tıpış yürüsün ninni” öyle güzel bir ezgi ki, hala kulaklarımızda…

Hemen sakinleşir ve uyurmuşum ninni söylediğinde annem.

Daha onlarca gencin yüreğine dokunma isteğim büyük bir aşkla büyümekte

Kısacası müzik benim için olmazsa olmazlarımdan birisidir.

Her gününüz güzel olsun.