Dünya gezegeni üzerinde, adil olmayan gelir dağılımı, savaşlar, iklim değişiklikleri gibi nedenler, insanların gönenç (bolluk, rahatlık, varlık) içinde yaşayacağı yerde, aksine açlık tehlikesinin yaşanabileceği bir sürece gireceğimizi, hatta başlangıcında olduğumuzu gösteriyor. Açlık tehlikesi azalacağı yerde, artarak devam ediyor.

Dünya Tarım Örgütü (FAO) bu yıl dikkat çekmek istediği en önemli konuyu “Sıfır açlık” olarak belirlemiş, o hedefe kilitlenmiştir. Bunun tek başına FAO ile sonuca ulaşamayacağını hepimiz biliyoruz. Açlık sorununun önemli bileşenleri var. Ulusal ve uluslararası planda yeni ve ortak ilkeler belirlenmezse dünya üzerinde “Sıfır açlık” ereğine ulaşmak hayal olacaktır.

Verilere göre dünya genelinde 2015 yılında açlık çeken kişi sayısı 784 milyon. 2017 yılında ise 821 milyona ulaşıyor. Her geçen yıl bu sayı artıyor. Bilim adamlarının birleştiği nokta, “iklim olumsuzlukları ve savaşların yanın da adil olmayan gelir dağılımı” açlığın ana nedenleri olarak belirlenmiştir.

Gıda üretimi verimli ve tam kapasite kullanılırsa, dünyanın bugünkü nüfusunu fazlasıyla besleyebilir. İnsanlığın savaşlardan ve doğaya zarar vermekten vaz geçip, verimli üretime yönelmesi gerekiyor. Savaşlar ve denetimsiz, havaya salınan sera gazları iklimsel değişikliğe sebep oluyor. Verimin düşmesini ve açlık tehlikesini tetikliyor.

Dünya sermayesinin yarısı iki elimin parmakları kadar insanın tekelinde toplanmıştır. Dünya tekelleşmenin ötesinde, kartelleşme hatta tröstleşme aşamasına gelmiştir. Milyonlarca insan açlıkla, işsizlikle, kötü yaşam koşulları ile boğuşurken birkaç ailenin servetlerinin dünya üzerinde ucu bucağı yoktur. Gelir dağılımındaki adaletsizlik insanlığın karşısında, açlığın baş sorunu olarak kendini göstermektedir.

Gıda Mühendisi Sayın Bülent Şık açlığı olumsuz etkileyen koşulları şöyle sıralıyor: “Atmosferdeki sera gazlarının artması, fotosentez olayını olumsuz etkiliyor. Dünya’nın ısısı artıyor...İklim krizi nedeniyle böceklerin metabolizması bozuluyor. Böcekler fazla miktarda gıda tüketiyor...Diğer bir sorun ise biyoçeşitlilik olayı. Dünya genelinde canlı türlerinin büyük bölümü yok oluyor. Tarımsal üretimde pestisitler kullanılıyor. Uçucu böceklerin yok oluşuna sebep oluyor...Tozlaşma yapan böcekler yok oluyor... İsnanların yediği gıdaların üçte biri tozlaşmayı gerçekleştiren uçucu böcekler tarafından sağlanıyor”

Tüm bu olumsuzlukların yanında konuyu ülkemiz açısından ele alırsak; aslında ülkemiz verimli topraklara sahip. Çalışkan üretken bir çiftçi kitlemiz var. Ne var ki çiftçi zor durumda, birinci derecede tarıma kredi vermesi gereken Ziraat Bankası çiftçiyi bırakmış, hatırlı sermaye çevrelerinin para kasası durumunda. Yakıt, gübre, tarım aletleri pahalı ve her gün zam alıyor.

İktidar kendi üreticisini korumuyor. Köylü traktörünü, tohumluk mahsulünü satmak zorunda kalıyor. Bu da yetmiyor köylü destekleneceği yerde, gıda dış alımı yapılıyor. Verimli topraklarımız bakire yatarken, Tunus gibi yurt dışı bazı ülkelerden toprak kiralayarak üretim yapmak, gerçekten hangi aklın eseri!

İktidar “Acı reçete” fetvaları verirken, “Askıda ekmek” söylemleri, diğer yandan sokaklar da “Artık yemekleri alırım” diyen aileler yüreğimizi dağlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin uyguladığı ucuz ekmek kuyruğu ürkütücü boyuttadır.

Ülkede insanımızın bir kesimi yarınki ekmeğini düşünür, ya da bulamaz duruma geldiyse, ekmek ve açlık tehlikesinden daha büyük bir tehlikeden söz edilebilir mi?