13 Kasım 2020 günlü yazımın sonunda, ABD seçimlerine gösterilen aşırı ilgiyi, “Diğer ülkelerde olduğu gibi, kurucu değerleri büyük tahribat yaşamış Türkiye’de, hem iktidar hem de muhalefetteki yorgun siyasetlerin umut arayışıdır!” diye ifade etmiştim.

Bu umut arayışının yansıması bugün için nasıl olur, bilemiyoruz. Ama Türkiye’nin önüne hangi dosyalar konulur, hangi sorunlar dayatılır, özet olarak bir görelim.

***

İşte Türkiye’yi bekleyen sorunlar ve tehlikeler:

Kürt Sorunu… Bugün, Türkiye’nin Kürt sorununu çözecek bir projesi yoktur. İktidar ve muhalefet birlikte bir çözüm oluşturamamıştır. Türkiye’nin çözmesi gereken bu sorun, başta ABD olmak üzere küresel güçlerin müdahale alanına kayar olmuştur.

Suriye Sorunu… Türkiye’yi özellikle rahatsız eden ve de edecek olan bu konuda iktidar, muhalefeti dinlememiştir. Ortak bir bakış, ortak bir politika oluşmamıştır. ABD, Rusya ve Batı ülkelerinin müdahil olduğu bu konuda Türkiye çok zorlanacaktır.

15 Temmuz Kalkışması ve Gülen sorunu… Ülkeyi sarsan bu kalkışmanın rüzgârı tam bitti diyemeyiz. İktidar, yaşanmış bu en büyük tehlikeye karşı muhalefeti yeteri ölçüde ikna edememiştir.

S-400 sorunu… Aslında Rusya’dan alınan S-400, yalnız bir silah alımı değil NATO ve Batı’ya karşı bir seçenek sinyali olmuştur. İşte hem bu nedenle hem de ülke içinde siyasal bir ittifak sağlanmamış bu konuda Türkiye zorlanacaktır.

Doğu Akdeniz sorunu… Türkiye için önemli bir sorun…

Bugün Doğu Akdeniz, çok büyük petrol ve doğalgaz rezervlerinin tespit edildiği yeni bir enerji bölgesidir. Ama iktidarın bu konudaki politikasına karşı bir güven sorunu vardır. Çünkü muhalefetle yeterli bir bakış birliği oluşturulmamıştır.

Dağlık Karabağ sorunu… Aslında bu konuda da Türkiye’de gerçek bir siyasal konsensüs yoktur. Ama varmış gözükmektedir.

Çünkü muhalefet, iktidarın politikalarından sürekli kuşku duyar olmuştur.

***

Devam:

Ermeni soykırım sorunu… Yani soykırım iddiasıyla ilgili yılların bir sorunu…

Bugün ABD Başkanı seçilen Joe Biden, “1915’ten 1923’e kadar yaklaşık 2 milyon Ermeni toplu olarak tehcir edildi. 1,5 milyon Ermeni erkek, kadın ve çocuk öldürüldü” demiştir. Ve de “Seçilirsem Ermeni soykırımını tanıyacağım” demiştir.

Kıbrıs Sorunu… Joe Biden seçim bildirgesinde Kıbrıs ile ilgili görüşünü, “Türk işgaline karşı gelerek, iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon temelinde bir çözüm aracılığıyla adanın yeniden birleşmesi…” şeklinde ifade etmiştir.

Bu sorunun çözümü, Türkiye’nin AB’ye girebilmesinin ön koşullarından da biridir.

Ama bugün iktidarla muhalefet arasında bu konuda da bir ortak görüş yok gibidir.

Komşularla ilişkiler… Ortak sınırımız olan ya da olmayan komşumuz ülkelerle siyasal ilişkilerde iktidarın bakışı ile muhalefetin bakışı hiçbir zaman örtüşmemiştir.

Kaldı ki Türkiye’nin komşu ülkelerle ilişkileri, tüm küresel güçlerin de özellikle gündeminde olan bir konudur.

-Libya ile ittifak konusu… Muhalefetin kuşkuyla baktığı ve bölge ülkelerini, genelde BM ve NATO’yu da ilgilendirir olan bu konuda da siyasal bir ortak bakış oluşmamıştır.

Doğu Akdeniz’le de bağlantılı olan bu konu, Türkiye’yi Batı karşısında zorlayacaktır.

***

İşte böyle bir durum varken, ABD seçimleri nedeniyle Türkiye’de yeni bir yarılma da olmuştur.

Öyle ki, ABD’deki seçim üzerinden Türkiye’de adeta bir saflaşma yaşandı. Gazeteciler, akademisyenler, uzmanlar, yorumcular arasında Trump ve Biden taraftarları oluştu.

Yani bugün Türkiye’de;

Biden ya da Trump yanlısı siyaset, Biden ya da Trump yanlısı sol, Biden ya da Trump yanlısı sağ, Biden ya da Trump yanlısı medya, Biden ya da Trump yanlısı yazar göründü.

Ve de “Trump yanlısı iktidar, Biden yanlısı muhalefet” gibi bir görüntü verildi.

Peki, nedir bu görüntü?

Burası ABD’nin 51’inci eyaleti mi? Ya da burası bir Amerikan sömürgesi mi?

Hoş bir benzetme olmayacak ama bu yarılma ve bu görüntü, özgüvenini yitirmiş ve bilinçaltındaki “güce teslimiyetçi” bir anlayışın yansımasıdır.

Ve de kapitalizmi ve emperyalizmi tanıyamadığımızın bir görüntüsüdür.

***

Sonuçta diyebiliriz ki;

Türkiye’nin önüne tekrar tekrar konulacak bu dosyalarda, karşılaşılacak bu tehlikelerde yeterli ve ortak bir siyasi duruş oluşturulmamıştır.

Bu oluşumu sağlaması gereken iktidar, muhalefetin duyduğu politik endişeleri yeterli ölçüde paylaşmamıştır.

İşte bu nedenlerle:

-Korona salgınının tüm dünyayı ve Türkiye’yi sarstığı, ekonomiyi, sağlığı, eğitimi, üretimi ve tüm devlet mekanizmasını sarsar ve işlemez hale getirdiği böyle bir dönemde…

-ABD’nin ve genelde Batı’nın yaptırımlarla tehdit ettiği bir dönemde…

Yani böyle milli konularda mutlak bir konsensüs sağlanması gerekmez mi?

Ve de bölgede barışı ve istikrarı savunacak milli bir duruş göstermek gerekmez mi?