Önce fotoğrafa bir bakalım:

28 Şubat 1997'de Paşalar masaya yumruğunu vurdu, zorunlu eğitim 8 yıl ve de kesintisiz olacak denildi.

Topluma sunulan ya da dillendirilen gerekçe: İmam-Hatip öğrencisinin çoğaldığı, irticanın arka bahçesi olduğu, cumhuriyetin tehlikede olduğu, laikliğin elden gittiği, vesselam pek yakında böyle giderse şeriatın geleceği oldu.

Ve 8 yıllık sisteme geçildi. Başta imam-hatip liseleri olmak üzere Anadolu liseleri ve tüm meslek liselerinin orta kısmı kapatıldı. İmam-hatip liselerine giden öğrenci sayısı azaldı. Şeriat tehlikesi bir ölçüde giderilmiş kabul edildi.

8 Yıllık kesintisiz sistem 15 yıldır uygulanmakta. 20-30 yaş arası yaklaşık 15 milyon genç bu eğitimin içinden geçti. Ama nasıl olduysa şeriatı getireceği söylenen İslâmi motifleri yüksek parti 2002 seçimlerinde iktidara geldi. Her seçimde oylarını artırdı. Bugün % 50’yi aşan bir halk desteğine ulaştı.

Her nasıl olduysa cumhuriyeti ve laikliği koruma refleksi tüm sivil güçlere göre daha yüksek olan ordu kışlasına, yargı adliye binasına, bürokrasi masasının başına çekilir oldu. Yani bir anlamda siyaset, siyasetin aslî unsurlarına bırakıldı.

Ve bugün kimse şeriat gelir demiyor, laiklik gitti demiyor. Hatta Kılıçdaroğlu bile "Türkiye'de irtica tehlikesi yok" dedi. O halde bu toplum neden yıllarca bir şeriat geliyor tehlikesi ile korkutulur oldu? Ve neden bütün siyaset bu korkular üzerine inşa edildi?

Ordunun gözetiminde 89 yıldır irticaya önlem alır bir eğitim uygulanmadı mı? 89 yıldır bu toplumun refleksi irticaya karşı yükseltilmedi mi?

Galiba bu toplumu modernleştirmek isteyen kesim, stratejik bir hata yapıyor. Askere giden çocuğunun dağıtım törenine; Askeri Liseyi, Harp Okulunu bitiren çocuğunun diploma törenine; üniversiteyi bitiren çocuğunun mezuniyet törenine başörtülü anneyi almayınca toplumun modernleştirildiği sanıldı.

Oysaki o annenin o anda çektiği acı, içinde biriken öfke hiç düşünülmedi. Çünkü modernleştirme, özellikle kadınlar üzerinden kılık-kıyafet üzerine hapsedilmişti.

Eğer varsa bir irtica tehlikesi, bu toplumun dokusu iyi okunmalı ve buna göre bir modernleştirme stratejisi belirlenmeliydi. Geleneksel yaşama müdahale edilerek modernleşme olmamalıydı.

İşte bugün tartışılan 4+4+4 sistemi, 28 Şubat'la hesaplaşmak isteyen bir anlayışla, irtica gelecek korkusunu yeniden yaşayan iki kesimin kavgasına malzeme oldu. Üstelik bu kavga, bu ülkenin geleceği olan çocuklarımız üzerinden yapılmakta.

Peki, bu 4+4+4 sistemi neden gündeme geldi ya da neden getirildi?

Aslında bugün kimsenin sahip çıkmadığı, ortada öksüz bırakılmış bir 28 Şubat müdahalesi var. O günlerde alkışlarla ve büyük manşetlerle destekleyen gazete ve köşe yazarları bile bugün günah çıkarmakta.

İşte bu müdahaleye karşı öfkesini yaşayan iktidar, durup dururken bir reform iddiasıyla 4+4+4 sistemini ortaya attı. 8 Yıllık kesintisiz eğitime son verilecek... Dörder yıllık üç kademe üzerinden zorunlu eğitim 12 yıl olacak...

Oysaki Başbakanın ağzından ifade edildiğine göre, bir 28 Şubat ürünü olan 8 yıllık kesintisiz eğitimin değiştirilmesi, 28 Şubat'ın son izlerinin de silinmesidir.

Ancak proje, geniş bir eğitim camiasında tartışmaya açılmamıştır. Eğitim camiasında ve siyasi alanda gerekli mutabakat sağlanmamıştır. Bir nevi ben yaptım oldu gibidir. Eğitsel katkısının yeteri kadar analizi yapılmamıştır. Değişik ülkelerdeki örnekler yeteri kadar etüt edilmemiştir. Sonuçta ne eğitim camiasını ne de siyasal muhalefeti tatmin edememiş, inandırıcılığı zayıf kalmış bir yasa olmuştur.

Muhalif kesim ise sistemi eğitsel ve pedagojik açıdan incelemek yerine, getiren hükümetin zihniyetine göre tavır almış ve baştan reddetmiştir.

Yani herkes bulunduğu siyasal kampa göre tepki göstermiştir. Ne getiren, ne reddeden kesim toplumu ikna edecek bilimsel bir analiz sunamamıştır.

Savunan iktidar bunu Batıda uygulanan bir eğitim modeli diye sunsa da, 28 Şubat'la bir hesaplaşma olduğu kesindir. Ancak bu hesaplaşma, eğitim üzerinden ve çocuklar üzerinden yapılmamalıdır.

Karşı gelen kesimin, özellikle Sosyal demokratların ve eğitim camiasının büyük bölümünün itirazları ise şöyledir:

-Çocuk gelin sayısında artış olacak.

-Zorunlu eğitim fiilen 4 yıla inecek.

-Çocuklar 11 yaşında okulu bırakıp çıraklık yapacak.

-İmam-Hatip Liseleri teşvik edilecek, İmam-Hatip okullarının orta kısmı yeniden açılacak.

-Toplum daha da dindarlaştırılacak.

Görülüyor ki toplum büyük bir gerilimin içine çekilmektedir. Meclisteki tartışma ve kavga bunun en küçük görüntüsüdür. Komisyondan geçmiş bile olsa, bu yasa meclis genel kuruluna sunulmamalıdır.

Zaten hükümet programında yoktur. Seçim meydanlarında söylenmemiştir. Talim Terbiye’nin görüşünden geçmemiştir. 28 Şubat müdahalesinin tartışıldığı ve muhasebesinin yapıldığı bir ortamda acilen ve de fırsatçı olarak getirilmiş bir yasa taslağıdır.

Gergin olan bu toplumu daha fazla germeden bu yasa geri çekilmelidir. Eğitim dünyasının üzerinde tartışabildiği, akademik değerlendirmelerin yapılabildiği bir zaman dilimine yayılmalıdır. Özellikle üzerinde toplumsal bir konsensüs oluşturulmalıdır.

Peki, eğitim sistemimiz çok mu iyidir? Üzerinde bir reforma ihtiyaç yok mudur? Elbette vardır. Bu da yarınki yazımızın konusu olsun.