Dünkü yazımın sonunu, "Aslında bu toplum, daha genel olarak bir şeye itiraz etmekte ve siyasal seçeneğini de bu itirazın üzerine inşa etmekte. Ama neye itiraz etmekte?" diye bağlamıştım.

-Bu toplumun görmek istemediğimiz ya da göremediğimiz ve de anlamak istemediğimiz ya da anlayamadığımız bir sağduyusu vardır.

-İnancına müdahale edilmesini istemez bu toplum, itiraz eder.

-Askerini sever bu toplum, peygamber ocağı der; ama siyasete müdahalesini sevmez bu toplum, itiraz eder.

-Özellikle kimliklerinin ötekileştirilmesini asla kabul etmez bu toplum, itiraz eder. Çünkü her kimlik, o toplumun ve de o toplumsal kesimin varlık nedenidir.

-Bu toplum mağdurları, özellikle de siyasi mağdurları da asla unutmaz, unutmamıştır.

***

Evet, bu toplum itiraz eder...

-1946'dan sonra Demokrat Parti'ye yönelmesi...

-1960'dan sonra Demirel'e yönelmesi...

-1970'den sonra Ecevit'e yönelmesi...

-1980'den sonra Özal'a yönelmesi...

-2000'den sonra Erdoğan'a yönelmesi...

Hep bir itirazın sonucudur. Hep yeni bir siyasal arayış içindir.

Ve 2019'da Erdoğan'a itiraz...

Ne yazık ki bu arayışlar hiçbir zaman sorgulanmamış, sorgulanamamıştır.

Zaten ülkemiz siyasetinde eksik olan şey de budur. Bu karşı duruşların sorgulanmamasıdır. İtiraz edilen siyasetlerin, bu karşı duruşları sorgulamaya yönelmemesidir.

***

Peki, bu itirazlar, bu karşı duruşlar doğru okunamazsa ne olur, ne olabilir? Ya da bugüne kadar neler oldu, neler olabildi?

Eğer bu itirazlar doğru okunamazsa, elbette bu birikimi arkasında toplayan siyasetler, küresel güçlerin denetimine girebilir ve de girmiştir de.

Nitekim Avrupa'nın, Amerika'nın Türkiye'deki bütün seçimlerle yakından ilgilenmesi, özellikle de 31 Mart seçimleriyle daha da yakından ilgilenmesi boşa değildir.

-1946'daki itirazların okunamaması sonucu, 1950'li yıllarda bu itirazların birikim yeri olan Demokrat Parti (DP) döneminde "Küçük Amerika" olacağız denildi; ülke toprakları, ikili anlaşmalarla ABD ve NATO üsleriyle dolduruldu.

-1960'lı yıllarda 27 Mayıs'ın rüzgarı geçtikten sonra itirazların birikimini arkasına alan Demirel döneminde, ekonomi Batı ile entegrasyona açıldı; ülke, ABD'nin bölgedeki ileri karakoluna dönüştürüldü.

-1980'den sonra itirazların birikim yeri olan Turgut Özal döneminde ülke siyaseti ABD'ye, ekonomisi Batı'nın finans gücü olan Dünya Bankası ve IMF'ye teslim edildi.

Ve de 24 Ocak kararlarıyla, milli kaynakların küresel sermayeye teslim edilmesinin önü açıldı; ülke, küresel sermayenin tüketim pazarına dönüştürüldü.

-2000'den sonra itirazların okunamaması ve bu itirazların birikim yeri olan AK Parti döneminde ise Ortadoğu'nun eş başkanlığına soyunuldu.

Irak'ın işgal edilmesinde, Libya'nın, Suriye'nin parçalanıp, bölünüp tahrip edilmesinde ve de tüm bölgenin mezhep çatışmalarına hapsedilmesinde, Amerikan projesinin yanında yer alındı.

Diyebiliriz ki toplumsal itirazlar, bir siyasal arayış içindir. Ama bu karşı duruşlar hiçbir zaman okunmamıştır ve de siyasetlerin arka bahçesi olarak görülmüştür.

***

Bugün 31 Mart seçimlerinde de bu itirazlar görünür olmuştur.

-Çünkü bu toplum özgür yaşamak ister, bağımsız yaşamak ister.

-Çünkü bu toplum barışık yaşamak ister, insanca yaşamak ister.

-Çünkü bu toplum inancını, kimliğini özgürce yaşamak ister.

Herhalde siyasetin göremediği, işte bu duygular ve bu arayıştır.

Yani toplum, görmek istemediğimiz ya da göremediğimiz sağduyusu ile bunun arayışı içindedir. Bunun için itiraz eder. Bunun için siyasal partilere kırmızı kart gösterir.

İşte bu nedenlerle, itiraz edilen siyasal kimlikler ve bu itirazı arkasına almaya çalışan siyasetler, bu karşı duruşları okumalıdır, okuyabilmelidir.

Eğer bu ülkeye hizmet edilecek ve de milli politikalar üretilecekse...

Bilinmelidir ki her seçim, bu itirazların toplumsal bir ifadesidir. Umut bağlanacak doğru bir siyasal arayış içindir.

Ve de bilinmelidir ki, toplumdan gelen bu uyarılar, bu karşı duruşlar doğru okunamazsa, gelen her iktidar küresel güçlerin kullanacağı bir iktidar olacaktır.