Neredeyse 94 yıllık cumhuriyet tarihinin büyük bir bölümü darbeler, sıkıyönetimler, isyanlar, olağanüstü haller (OHAL) ve korkular tarihi olmuş ülkemizde:

-Bütün darbeler ve müdahaleler, Atatürk ve cumhuriyet adına yapılmıştı ama sonuçları ne Atatürk'ü kurtarmak olmuştu ne de cumhuriyeti kurtarmak.

-Nitekim 12 Eylül 1980 darbesi, cumhuriyeti kurtarmak amacıyla yapılan ama bu ülkenin yaşadığı ve küresel sermayeye teslim edildiği en büyük bir felaket olmuştu.

-28 Şubat 1997 postmodern darbesi ise yine cumhuriyeti kurtarmak amacıyla yapılan ama bu ülkenin siyasi rotasının değişmesini sağlayan ikinci büyük bir felaket oldu.

***

Sonuçlarına baktığımızda "28 Şubat postmodern darbesi"nin çok önemli iki amacının ve gerçekleşen iki sonucunun olduğu görülür.

Birincisi, yükselen muhafazakâr sermayenin iktidar ortaklığından uzaklaştırılmasıdır.

İkincisi, Türkiye'de yükselen ABD ve Batı karşıtlığının kırılmasıdır. Ve bir Amerikan projesi olan "Ilımlı îslam"ın Türkiye'de hayata geçirilmesidir.

Maalesef, niyetleri bu olmasa da Atatürk ve Cumhuriyet adına hareket eden paşalar, bu sonuçların oluşmasına hizmet eder olmuşlardır.

İşte bugün, darbeyle Cumhuriyeti kurtaracağını ve de darbeyle siyaseti terbiye edeceğini sanan paşalar, neye hizmet edildiğini görebilmişler midir? Bilemiyoruz.

Ve yine darbelerin ve her türlü askeri müdahalelerin arkasında, Amerika'nın ve batılı emperyal siyasetlerin siyasi hedefleri olduğunu görebilmişler midir? Bunu da bilemiyoruz.

***

28 Şubat döneminin hükümeti "Refah Partisi-Doğru Yol Partisi" koalisyonudur. Başbakan Necmettin Erbakan, Yardımcısı Tansu Çiller, Cumhurbaşkanı Demirel'dir.

Bir başka anlatımla iktidar, Anadolu kaplanları diye adlandırılan muhafazakâr Anadolu sermayesi ile 68 kuşağının komprador burjuvazi diye adlandırdığı liberal İstanbul sermayesinin zorunlu bir koalisyonudur.

İşte 28 Şubat'ın belirleyicilerinden biri, bu iki sermaye grubunun iktidar ve pazar kavgası idi.

Hem asker hem de toplum bu kavganın içine çekilmişti. Basının büyük bölümü birdenbire aczimendileri, Fadime Şahin'leri sahneye çıkararak; "yeşil sermaye" diyerek, "şeriatın ayak sesleri" diyerek bu kavgaya zemin hazırlamış ve taraf olmuştu.

Yani yükselen ve İslam'ı yapıştırıcı güç olarak kullanan Anadolu sermayesi ile cumhuriyeti yapıştırıcı güç olarak kullanan İstanbul sermayesinin kavgası idi 28 Şubat.

Diyebiliriz ki, işte bugünkü kavganın asıl nedeni de budur. Yani ne Başkanlık sistemidir, ne de Parlamenter sistem.

***

Tam 20 yıl önce:

-4 Şubat 1997 günü Ankara Sincan caddelerinde 20 tank ve 15 zırhlı araçla iktidarın İslamcı kanadına sert bir uyarı yapılmıştı.

-28 Şubat 1997 günü, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararlar gündeme damgasını vurmuştu.

-Ve askerin siyasete müdahalesine dik durması gerekirken, her zaman şapkasını alıp gitmeye alışık Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bu uyarıdan hareketle Erbakan'a bir uyarı mektubu göndermişti.

-Ve de Erbakan, 28 Şubat kararlarını imzalamamıştı ama istifa etmek zorunda kalmıştı.

Sonuçta Erbakan'ın istifasıyla, komutanlar ülkede gelişen ve giderek büyüyen İslamcı siyasetleri gerilettiğini sanmıştı.

Oysaki yaratılan mağduriyetle yeni bir siyasal oluşumun, yani bugünkü Türkiye siyasetinin önünü açmışlardı.

***

28 Şubat'ın diğer bir nedeni de:

-Amerikan karşıtlığını yükselten İslamcı siyasetin terbiye edilmesi ya da tasfiye edilmesiydi. Yani Batı karşıtlığının kırılması idi...

-Sosyalist sistemin dağılması ile hem bölgesel hem de İslam dünyasındaki öneminden ötürü Türkiye'de "Ilımlı İslam"ın önünün açılması idi.

Nitekim öyle de oldu.

-Erbakan'la temsil edilen, Batı karşıtlığı söylemlerle dolu İslami kanat iktidardan uzaklaştırıldı.

Ve BOP eş başkanlığına kadar soyunan bugünkü Türkiye'nin temeli atıldı.

İşte bunun için diyoruz ki, doğru olan tavır:

Ne sermaye gruplarının iktidar kavgasının militanı olmaktır, ne de Amerikan projesinin bölgede tetikçisi ya da taşeronu olmaktır. Yani olmamaktır.