Cumhuriyetin en önemli kırılma noktalarından biridir 28 Şubat 1997.

12 Eylül 1980 darbesi, cumhuriyeti kurtarmak adına yapılan, ama ülkeyi cezaevine çeviren, ekonomiyi küresel sermayeye teslim eden büyük bir felaket olmuştu.

28 Şubat postmodern darbesi ise yine cumhuriyeti kurtarmak adına yapılan, ama bu ülkenin siyasal rotasının değişmesinin önünü açan, ikinci büyük bir felaket oldu.

Çünkü o gün 28 Şubat, irticaya karşı bir duruş olarak sunulmuştu; oysaki göremediğimiz gücün(!) amacı, Ilımlı İslam’ın önünü açmaktı.

Çünkü Ilımlı İslam, ABD’nin İslam ülkelerine, özellikle de Türkiye’ye yönelik olarak oluşturduğu bir proje idi.

Amacı, Batı karşıtlığında yükselecek İslami dalganın önlenmesi idi.

Nitekim ABD düşünce kuruluşlarının, özellikle de bugünlerde yine darbe söylentilerini dolaşıma süren ABD düşünce kuruluşu RAND’ın, gündeme getirdiği bir olgu idi Ilımlı İslam.

Ama o günün askeri ve siyasal kadroları bunu okuyamamıştı.

***

28 Şubat döneminin hükümeti “Refah Partisi-Doğru Yol Partisi” koalisyonudur. Başbakan Necmettin Erbakan, Yardımcısı Tansu Çiller, Cumhurbaşkanı Demirel’dir.

Bir başka anlatımla iktidar, Anadolu kaplanları diye adlandırılan “Muhafazakâr Anadolu Sermayesi” ile “Liberal İstanbul Sermayesi”nin zorunlu bir koalisyonudur.

Ki, 28 Şubat'ın asıl belirleyicilerinden biri, bu iki sermaye grubunun iktidar ve pazar kavgası idi.

İstanbul sermayesine göre; “yeşil sermaye” denilen ve giderek büyüyen bu sermaye durdurulmalı, iktidardaki siyasal temsili tasfiye edilmeliydi.

Küresel sermayeye göre de yükselen Siyasal İslam’ın Batı karşıtlığı kırılmalıydı.

***

Askerin uyarılarıyla birlikte o günün büyük basını, brifinglerde aldıkları talimatlarla gerekli kamuoyunu oluşturdu.

Adına “yeşil sermaye” denilerek, “şeriatın ayak sesleri” denilerek, birdenbire Aczimendiler türetilerek, birdenbire Fadime Şahin'ler türetilerek, özellikle ahlaki değerler piyasaya sürülerek bu oluşum hızlandırıldı.

Ve 4 Şubat 1997 günü Ankara’nın Sincan caddelerinde 20 tank ve 15 zırhlı araçla iktidarın İslamcı kanadına sert bir uyarı yapıldı.

Ve de 28 Şubat 1997 günü Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararlar, gündeme damgasını vurur oldu.

Çünkü amaç, “irticaya dur” demek olarak sunulmuştu.

Her zaman şapkasını alıp gitmeye alışık Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise o gün dik durması gerekirken, Erbakan'a bir uyarı mektubu göndermişti.

Ve de Erbakan, 4 ay sonra 18 Haziran’da istifa etmek zorunda kaldı.

Sonuçta 28 Şubat müdahalesi ile iktidarın İslamcı kanadı tasfiye edilir oldu.

***

Erbakan'ın istifasıyla komutanlar, İslamcı siyasetleri gerilettiğini sandı.

Oysaki yaratılan mağduriyetle yeni bir siyasal oluşumun, yani bugünkü Türkiye siyasetinin önü açılır olmuştu.

Çünkü Anadolu sermayesinin yapıştırıcı gücü olan muhafazakârlık toplumsallaşmış, İslamcı siyasetleri besleyen sosyolojik bir iklim yaratmıştı.

Sosyalist sistemin dağılır oluşu ile de emperyal siyasetlerin bölgedeki politikaları, bu siyasal iklimin gelişmesine uygun düşmüştü.

İşte bu iklim, karşı siyasal güçlerce okunamadı; bu sosyolojik olgunun bir analizi yapılamadı; soğuk savaş döneminden kalan gözlüklerle bir strateji üretilemedi.

Üstelik tasfiye edilmek istenen İslamcı kanatta, büyük bir mağduriyet yaratıldı.

Yani bu olgularla, Batı karşıtlığı kırılmış “Siyasal İslam”ın, hem siyasal olarak güçlenmesinin hem de halk desteğinin önü açılır oldu.

***

2012 yılında TBMM’de, darbeleri araştırma komisyonu kurulmuş, 28 Şubat başta olmak üzere askeri darbeleri araştırma ve soruşturma başlatılmıştı.

Sonuçta 28 Şubat suçlusu olarak yarısı general 75 subayın içinde bulunduğu 103 kişi yargılanmış, 2 Eylül 2013’te başlayan dava 13 Nisan 2018 günü sona ermişti.

Buna göre: 68 kişi beraat etmiş, 4 kişi öldüğü için, 10 kişi zaman aşımı nedeniyle davadan düşürülmüştür. 21 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis (sonra müebbet hapse çevrilmiştir) cezası almış, temyiz sonuna kadar da adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır.

Zamanın amiral gemisi Hürriyet Gazetesi’nin genel yayın müdürü Ertuğrul Özkök ise attığı manşetler ve yaptığı haberlerden ötürü, bir ölçüde tüm basın adına “O dönem dolduruşa geldik, pişmanım” demiştir.

İşte bu ülkenin siyasal rotasının değişmesinin önünü açan 28 Şubat darbesinin panoraması bu olmuştur.