Mayıs’ta dostlarla Çorum’da buluşacağız.

Hal hatır sorup, hasretle kucaklaşacağız.

Yarım asır önce hepimiz bir başkasıyken,

Şimdi yeniden tanışıp hayatı paylaşacağız…(Mehmet Özata)

1963 Çorum Lisesi mezunu arkadaşlarımla 50. Yıl buluşmamızı heyecanla bekliyorum. Telefon görüşmelerimizde arkadaşlarım da benimle aynı heyecanı paylaştıklarını söylüyorlar.

Şimdiden bazı arkadaşlarımın 24-25 Mayıs gecesi için Çorum Öğretmen Evinde yerlerini ayırttım.

1963’lerde Çorum Lisesi Fen ve Edebiyat sınıflarında yaklaşık 130 kişiydik.

Pek çoğumuz Çorum’un ilçelerinden gelen talebelerdik.

İlçelerden gelen arkadaşlarımızla yeni açılan Çorum Lisesi pansiyonunda kalırdık.

O yıllarda yalnızca illerde lise ve dengi okullar vardı.

1962 yılı Ramazan ayında pansiyonda her akşam çıkan kapuska ve bulgur pilavını beğenmediğimiz için yemekleri boykot etmiştik. Müdür yardımcıları rahmetli İrfan Berker ve Fevzi Gökeşme kıyameti kopararak, boykotu düzenleyen 5 kişiyi elebaşı olarak disipline verdiler. Kim ihbar etmişse, elebaşılardan bir tanesi de benmişim.  

Disiplin kurulunda Fevzi bey, “ Mehmet yavrum, senin ne işin var bu haydutların arasında?” diyerek, beni ayırdı. Diğer dört arkadaşı okuldan uzaklaştırdılar.

Çorum Lisesi o yıllarda öğrenci tabiriyle Türkiye’nin “en kazık” liselerindendi. 

Rahmetli Fevzi Gökeşme hocam sevgi dolu, duygusal ve güzel bir insandı.

Bir gün sınıfa ”ana, ana, ana, oğlunu merak etmiş, köyünden okula gelmiş, oğlunu soruyor. Oğlu da pansiyonda çıkan tereyağlı(!) bulgur pilavını beğenmiyor, yemekleri boykot ediyor” demişti. O günden sonra Fevzi beyin lakabı ”Ana” olmuştu.

Rahmetli Coğrafya öğretmenimiz Orhan Oktar bey, yazılılarda kopya çeken bir öğrenci yakaladığında çok sevinir, oyalanır, ondan sonra herkes kopya çekerdi.

Osmancık’lı arkadaşımız rahmetli Mehmet Ali Göl (Hacımutu, Çorum’da İcra Müdürlüğü yapmış) her Coğrafya yazılısında başka sınıftan bizim sınıfa gelir, Orhan beyi oyalayarak kopyada yakalanır, bizler de ondan sonra rahatça kopya çekerdik. Bir Coğrafya yazılısında yan sıramda oturan rahmetli Atila Çakır’ı (Kedi Rubap, Çimentospor’un kalecisiydi. Samsun’da 19 Mayıs Kütüphanesi Müdürlüğü yapmıştı) Orhan bey bileğinden yakaladı. Orhan bey Atila’ya, “aç oğlum elini” dedi. Atila açmadı. Atila’nın sol bileğini bırakmayan Orhan bey, bana dönerek” oğlum git muavin çağır” dedi. Ben de giderek muavin çağırdım. Muavin ve Orhan bey Atila’nın avucunu bir türlü açamadılar. Daha sonra Müdür çağrıldı. Müdür bey, Orhan bey ve Muavin Atila’nın beş, altı dakika avucunu açamadılar. Sonunda Atila’nın avucunu zorla açtılar. Bir de baktık ki, Atila’nın avucunda hiçbir şey yok.

Müdür bey, muavin, Orhan bey ve 65 kişilik koca sınıf hayretler içinde kaldık.

Disiplin kuruluna sevkedilen Atila’ya bir hafta okuldan uzaklaştırma cezası verdiler.

Cenap Şehabettin “ Hatıralar, kocayan dimağların koltuk değneğidir.” der. Hatıralarımız, yaşlandıkça zenginleşen, bizlere mutluluk veren en hayati sermayemizdir.

Yahya Kemal Beyatlı üstadım ne güzel söylemiş;

Bir merhaleden güneşle derya görünür.
Bir merhaleden her iki dünya görünür.
Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer,
Geçmiş, gelecek cümlesi rüya görünür…

Bizler, 1963’lerde Çorum Lisesi sıralarında gördüğümüz rüyalardan fasl-ı hazânı yaşayan bir dönemimizde uyanarak kadim dostlarımızla buluşacağız.

                                                                       15 MAYIS 2013