24 Ocak, bu ülkede iki olayı hatırlatır.
Biri, meşhur 24 Ocak 1980 kararlarıdır.
Diğeri, yarınki yazımın da konusu olan Uğur Mumcu'nun katledildiği gündür.
24 Ocak kararları, kapitalist sistemin ülke ekonomisine tam egemen olmasının bir adımı ve Cumhuriyet tarihinin en radikal kararlarıdır.
Bir diğer ifadeyle, Türkiye'nin uluslararası sermaye ile yani kapitalist dünyayla entegrasyonunu sağlayan İMF ve Dünya Bankası güdümlü bir pakettir.
Bunun için, önce Ecevit hükümetinin uzaklaştırılması programa alınmıştır.
Bir taraftan uluslararası sermaye, diğer taraftan TÜSİAD gibi sermaye örgütleri, 24 Ocak kararları öncesi hızlı bir yıpratma kampanyası başlatmıştır.
Çarşaf çarşaf gazete ilanları verilmiştir. Üretim kısıtlanmıştır. Birden bire yağ yok olmuş, çay yok olmuştur. Birden bire benzin yok olmuş, mazot yok olmuştur. Kuyruklar oluşmuştur.
Ve Ecevit hükümeti yıkılmış, Demirel hükümeti kurulmuştur.
Demirel, bir "istikrar paketi" hazırlanması için Özal'ı görevlendirir. O gün Turgut Özal, Başbakanlık Müsteşarı ve DPT Müsteşar vekilidir.
Ve "24 Ocak Kararları" denilen paket hazırlanır. Bakanlar kurulundan geçer ama Meclis genel kuruluna getirilemez. Hem meclis içi hem meclis dışı muhalefetten çekinilir.
Özellikle işçi sınıfının susturulmasına, toplumsal muhalefetin bastırılmasına ve bunun için olağanüstü bir yönetime geçilmesine ihtiyaç duyulur.
Ve de askeri yönetime gidişin ortamı hazırlanır.
Birden bütün Türkiye'de çatışmalar başlar. Yollar, caddeler paylaşılır, mahalleler paylaşılır. Hatta iller, ilçeler, köyler paylaşılır.
Bu da yeterli olmaz...
Daha büyük kitle katliamlarının önü açılır. Çorum, Maraş, Sivas, Malatya gibi iller başta olmak üzere her yerde mezhep çatışmaları başlatılır.
Amaç, darbenin gerekli şartlarını hazırlamaktır.
Çorum'da resmi kayıtlara göre 57 kişi bunun için katledilmiştir. 200'den fazla kişi bunun için yaralanmıştır. 300 ev ve işyeri bunun için yakılmıştır.
Maraş'ta 111 kişi bunun için katledilmiş, 1000'den fazla kişi bunun için yaralanmış, 552 ev, 289 işyeri bunun için yakılmış, yıkılmıştır.
Yani toplum, artık bir kurtarıcı bekler duruma getirilmiştir.
Sonuçta gerekli şartlar oluşmuş, 12 Eylül 1980 günü sabaha karşı darbe yapılmış, ülke bir korku imparatorluğuna dönüşmüştür.
Küresel sermayenin ve yerli temsilcisi sermaye gruplarının istediği 24 Ocak paketinin önündeki tüm engeller kaldırılmıştır.
Ve meclise giremeyen tasarı 1983 yılında yasalaşmış, uygulamaya geçilmiştir.
O dönemin en açık ifadesini TİSK Genel Başkanı olan Halit Narin söylemişti.
"Bugüne kadar işçiler güldü, bundan sonra gülme sırası bizde" demişti.
İşte bugünkü Türkiye'nin siyasal, sosyal ve ekonomik haritası, o gün inşa edilmeye başlanmıştı.
Ülke kaynaklarının küresel sermayenin eline teslim edildiği, demokratik hakların tahrip edildiği Türkiye, o gün inşa edilir olmuştu.
Diyebiliriz ki, "24 Ocak Kararları" ve ihtiyaç duyduğu "12 Eylül Darbesi"nin getirisi, işte bugünkü Türkiye olmuştur.