Ne yazık ki genel olarak tüm dünyada, özel olarak tüm Avrupa'da yeni bir yılın gelişi, görkemli törenler ve görkemli eğlencelerle kutlanırken Türkiye'de yeni yıl acı bir haberle başladı. Ve yeni yılın ilk gününde, 2017'nin ilk karı yerine ilk kanı düştü.

Yani 1 Ocak gününün ilk saatleri...

Saat 01.30 sıralarında İstanbul Beşiktaş Ortaköy'de REİNA gece kulübüne silahlı saldırı ve büyük bir katliam... Sonuç: 39 ölü, 4'ü ağır 65 yaralı oldu.

Ve 5 Ocak günü İzmir'de Adliye binasında yapılmak istenen benzer bir katliam, hayatını kaybetme pahasına bir polisin müdahalesiyle engellenmiş oldu.

-Elbette yine başsağlığı dilendi.

-Yine kanları yerde kalmayacak denildi.

-Yine terörün kökü kazınacak denildi.

Ve Batı, yani küresel emperyal güç:

15 Temmuz darbe girişimini, bir süre bekledikten sonra kınamak zorunda kalan Batı!

Reina katliamı için, "saldırıyı şiddetle telin ediyoruz, acınızı paylaşıyoruz, bu zor günde

Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin yanındayız!" diyerek "Timsah Gözyaşları" döktü.

***

İşte bu nedenlerle 2 Ocak 2017 günlü yazımın sonunu:

"Terör ve terörü yaratan sosyal, siyasal ve askeri nedenler daha reel bir bakışla sorgulanmalıdır. 2017 yılı, hem dünyada hem de özellikle ülkemizde terörün sorgulandığı bir yıl olmalıdır" diye bağlamıştım.

Çünkü sorgulanmamıştır terör, sorgulanmamıştır terörü yaratan asıl nedenler.

Ve sorgulanmamıştır; özellikle sosyalist sistemin dağılmasından sonra Batı'nın, genelde İslam Dünyası, özelde bölgemizdeki operasyonları.

Ve de sorgulanmamıştır; ABD'nin İslam ülkelerini yeniden dizayn etmesi, üretilmiş terörle Ortadoğu'nun parçalara bölünmesi.

Yani denilebilir ki:

-Bu pencereden bakılmadığı sürece, ABD ve tüm küresel emperyal güçlerin bölgedeki politikalarını, ülkemize yönelik politikalarını anlamak zordur.

-Bu pencereden bakılmadığı sürece, bölgedeki radikal şiddet örgütlerinin oluşumunu, bunun ülkemize yansıyan şiddetini anlamak zordur.

***

Bugün ülkemizde daha büyük bir tehlikenin ve daha büyük bir yarılmanın ayak sesleri duyulur olmuştur.

-Özellikle etkinliği giderek artan "Sosyal Medya"da:

REİNA saldırısına sevinenlerin, REİNA katliamına "iyi oldu" diyenlerin, Alevilere yönelik kışkırtıcı ifadelerin varlığı, gözden kaçırılmaması gereken ve toplumsal yarılmanın nereye geldiğinin ürkütücü bir ayak sesidir.

Ve de bu ülkede:

-Ölen Kürt ise Türk, ölen Türk ise Kürt seviniyorsa...

-Ölen Alevi ise Sünni, ölen Sünni ise Alevi seviniyorsa...

-Ölen solcu ise sağcı, ölen sağcı ise solcu seviniyorsa...

-Ve de ölen laik ise muhafazakâr, ölen muhafazakâr ise laik seviniyorsa...

İşte bu olgu; geri dönüşü olmayan bir yarılmaya, geri dönüşü olmayan bir kopmaya ve de koparılmaya gidişin tehlikeli bir görüntüsüdür.

 Ne yazık ki siyasetin birbirini reddeden uzlaşmaz yaklaşımı, bu tehlikeli yarılmayı ve de bu kopmayı daha da tetikler olmaktadır.

***

Bunun için diyoruz ki:

-Bugün ülkemizde radikal etnik kimlikli, radikal İnanç kimlikli örgütlerin gelişmesine uygun bir iklim vardır.

-Irak'tan, Suriye'den Türkiye'ye geçiş yapan şiddet örgütlerinin mayalanacağı hatta mayalandığı bir iklim vardır.

Sorun, bu iklimi değiştirmektir. Sorun, ölü seven bir toplum olmaktan kurtulmaktır.

Bunun için, tüm katliamlara yükselen tepki bir umuttur. Bunun için "artık yeter" diyen bir öfke umuttur.

Yeter ki, terör olarak adlandırılan bu şiddetin nedenleri doğru sorgulanabilsin...

Yeter ki, bu sorgulamada kararlı ve cesur olunabilsin...

Ve de yeter ki, siyasi bir birliktelik sağlanabilsin...