Evet, yeni bir yıla girildi. 2014'ten 2015'e devir-teslimler yapıldı.
Kirlenmiş bir siyaset devredildi 2015'e.
Yolsuzluk iddialarıyla sarsılmış bir hükümet devredildi.
İtibarı sıfırlanmış bir meclis devredildi.
Paralel devletle kavga devredildi.
Ve de muhalefet olduğunu bilmeyen bir muhalefet devredildi 2015'e.
Ama devredilenler içinde, unutur olduğumuz insan olmayı, yüzümüze çarparak bize hatırlatanlar da oldu.
* * *
İşte çocuk gelin Kader:
Kader Erten, Van'ın Çatak ilçesinden 14 çocuklu bir ailenin çocuğu idi. Berdel usulüyle Siirt'in Pervari ilçesinin Düğümcüler köyüne gelin geldi.
12 yaşında imam nikahıyla evlendi.
13 yaşında anne oldu Kader.
14 yaşında erken doğumda ikinci çocuğu öldü.
12 Ocak günü, vurulmuş halde ölü bulundu Kader.
Yani Kader Erten 12 yaşında beyaz gelinlik giymişti, 14 yaşında beyaz kefen giydi. Ve kız olmayı bilemeden kadın oldu. Ve çocuk olmayı yaşamadan anne oldu.
Ve insan olduğunu anlamadan ölü bulundu Kader.
Ve Kader'in kaderine kader denildi, 2014 yılının Ocak aynın 12'nci gününde.
* * *
İşte torbada taşınan Muharrem:
Van'ın Gürpınar ilçesinin Yalınca köyünün Celi mezrasında yaşanan, Şubat'ın ilk günlerinde gazetelerde yer alan resim bu idi...
1,5 yaşındaki Muharrem Taş, yüksek ateşten hastalandı. Yollar kapalıydı. Yapılan tüm yardım çağrıları sonuçsuz kaldı. Hastaneye götürülemedi. Sağlık ekibi gelemedi.
İsteseydi devlet baba, bir helikopter indirilebilirdi. Muharrem Taş kurtarılabilirdi. Ama öldü Muharrem Taş.
Ve babası onu bir torbaya koydu. Sırtına aldı. Ve de düştü köyün yoluna...
Ne demeli, bilemiyorum ki.
Herhalde en doğrusu, Diyar News yazarlarından Mehmet Rumet Soylu'nun "Muharrem Bebek" yazısından bir alıntıyla cevap vermek olmalı.
"Ve sırtta taşınıyorsa,
Ve babaysa bu ölümün hamalı,
Bazı ülkeler,
Vicdan ve haysiyetlerini
Baba sırtında taşınan
Ölü bir çocuğun torbasıyla yitirir."
* * *
İşte Soma Kömür Ocaklarında yaşanan felaket:
13 Mayıs 2014 günü 400 metre derinlikte çıkan yangın bir felakete dönüşmüş, 800 metre derinlikte mahsur kalan 301 işçinin ölümüyle sonuçlanmıştı.
Ve 301 evin ocağına ateş düşmüştü o gün.
Ve de 301 ana, 301 baba gözyaşı dökmüştü o gün.
Herhalde bu felaket, milli bir sorun olarak ele alınır ya da alınmalıdır denilmişti tüm basında. Ve de demiştim 19 Mayıs 2014 günlü yazımda.
Ama ele alınmadı, alınamadı.
* * *
Ve de işte "Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?" diye soran Ayşe Gökçe:
Yürekleri parçalamıştı Ayşe Gökçe'nin bu sözleri.
Karaman'ın Ermenek ilçesindeki kömür ocağında, su altında kalan oğlu Tezcan Gökçe için böyle demişti Ayşe Gökçe.
Aslında bu bir soru değildi; ana yüreğinin saf, temiz, yürekten gelen bir seslenişi idi...
28 Ekim 2014 Salı günü, 350 metre derinlikte 50 metre yükselen suyun altında mahsur kalmıştı 18 işçi. Oğlu Tezcan da bu işçilerden biriydi Ayşe Gökçe'nin.
O günden beri evinin penceresinde bekler olmuştu Ayşe Gökçe, oğlu Tezcan gelecek diye...
Ama 23 gün sonra cenazesi gelmişti Tezcan'ın.
* * *
Şimdi başlıktaki soruyu bir kez daha soralım; 2014 ne idi ki, 2015 ne olmalı diye...
Herhalde verilecek cevap bellidir.
2014 bu idi, 2015 bu olmamalı...