15 Temmuz 2018 Pazar günü, kalkışmanın ikinci yıl dönümü idi.

TRT Ankara Radyosu'ndan "Cumhurbaşkanı gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde..." diye başlayan, "Yurtta Sulh Konseyi ülke yönetimine el koydu" diye bitirilen kanlı bir kalkışmanın ikinci yıldönümü...

Yani başında bir Mehdi'nin bulunduğu "FETÖ" denilen bir cemaatin devleti ele geçirme projesi...

Öyle ki:

-Devletin damarlarından beslenmiş, devletin sinir uçlarına yerleşmiş...

-Verilen ifadelere bakılırsa orduyu teslim alacak kadar güçlenmiş...

-Hem de CİA tarafından kollanan ve de İslam dünyasını tarumar edip Ortadoğu'yu kana bulayan ABD'nin himayesinde bir cemaat.

Ve de uluslararası siyaset bilimcilerine göre küresel bir projenin İslam dünyasındaki kurumu olan bir cemaat.

Evet, Türkiye böyle bir cemaatin kanlı kalkışmasıyla 15 Temmuz'da 2016 günü, ilk kez Cumhuriyet karşıtı büyük bir tehlike yaşadı ve bir tehlikenin eşiğinden döndü.

* * *

Galiba öncelikle sorulması ve de görülmesi gereken:

-"Nasıl olur da orduyu, yargıyı, emniyeti, bürokrasiyi, eğitimi ve de istihbaratı teslim alacak kadar güçlenir bu cemaat" olmalıdır.

-"Ve de nasıl olur da devleti teslim alacak bir kalkışma yapabilir bu cemaat" olmalıdır.

Evet, nasıl olur ve de nasıl olabilir? Oysaki cevap bellidir.

Çünkü bu ülkede bir Mehdi yaratıldı! Ve de bu Mehdi'yi biz yarattık beyler!

-Soğuk savaş döneminde yaratılan sol düşmanlığı ile...

-Bir Amerikan projesi olan "yeşil kuşak projesi" ile...

-Laiklik ve Cumhuriyet karşıtı itirazları görmemek ve duymamak ile...

Yani cemaatleri besleyen böyle bir toplumsal iklimin içinde, Batılı Küresel Güçler tarafından "kâinatın imamı" olarak sunulan bu Mehdi'yi biz yarattık beyler!

* * *

Hiç eveleme geveleme de yapmayalım beyler!

-Özellikle 12 Eylül 1980"de Atatürk adına yönetime el koyanlar...

-O günden bu güne bu ülkeyi yöneten hükümetler, başbakanlar, Tansu Çiller'ler, Mesut Yılmaz'lar...

-O günlerde bu Mehdi'ye saygılarını sunan Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel'ler...

-Çankaya'da bir hukuk danışmanı gibi oturup, yetkilerini elçilerin güven mektubunu almaktan ibaret sanıp, ülkedeki gidişi odasından seyreden Ahmet Necdet Sezer'ler...

-Ve o gün, cemaatin "altın nesil" diye yetiştirdiği kadrosundan ve gücünden faydalanan bugünkü yöneticiler...

Özet olarak ifade edilirse; bir aydınlanma süreci yaşamamış bu toplumda, gücünü ya bir cemaatten ya da silahlı güçten almaya yönelmiş tüm siyasetler...

Kendini Mehdi sanan bu kimliğin yaratılmasında hepsi suç ortağıdır beyler!

* * *

Sonuç olarak diyebiliriz ki:

-Özellikle de Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla ordunun kurmay takımı temizlenir, cemaat mensubu subayların önü açılırsa...

-Daha genel bir ifadeyle devlet kadrosu, devlet mekanizması cemaat dışı unsurlara kapatılırsa...

-Devleti yönetenlerin kulağı, uyarı yapan yazarları ve uyarı yapan basını duymazsa...

-Devleti yönetenlerin gözü, tehlikeyi gösterenleri düşman bilip ayak sesleri gelen tehlikeyi görmezse...

Ve de:

-Orduda, yargıda, emniyette, eğitimde, bürokraside, belediyelerde, üniversitelerde, yani genelde devletin tüm yapısında çemaatçi kadrolaşmaya yapılan uyarılar dinlenmez ise...

-Daha da ötesi, "Ne istediler de vermedik" diyecek kadar devlet paylaşılır ise...

Olacağı budur ve de bu tehlike her zaman vardır beyler...

* * *

Evet, Türkiye 15 Temmuz 2015 günü ilk kez Cumhuriyet karşıtı büyük bir tehlike yaşadı ve bir tehlikenin eşiğinden döndü diyebiliriz.

Hem de 250 şehit, 2 binden fazla yaralı vererek...

Ama yine de Cumhuriyet tarihinde ilk kez, darbe karşıtı geniş bir siyasal ve toplumsal kamuoyu oluştu diyebiliriz.

O gün kitlesel bir karşı duruş, mecliste ortak bir siyasi duruş oluştu diyebiliriz.

Ve de açık konuşmak gerekirse, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, darbecilerden hesap sorulur oldu diyebiliriz.

Yine de "Eğer bu darbe başarılı olsa idi..." sorusunu sorarak, Cumhuriyet karşıtı bu olguları ve bu oluşumları ciddi ciddi sorgulamak, vazgeçilmez bir görev olmalıdır.

age:AR-SA'>Ne mutlu diline sahip çıkına...