Dünkü yazımın sonunu, “Peki, ya bu darbe başarılı olsa idi?” diye bağlamıştım.

TürkEvet, 15 Temmuz kalkışması başarılı olsa idi ne olurdu, ya da neler olurdu? Bugün bunu düşünmek bile yeteri kadar ürkütücü...

Parçalanmış bir ordu... Parçalanmış bir toplum... Parçalanmış bir Türkiye...

Yani Batı’nın dört gözle beklediği yeni bir Türkiye…

Diyebiliriz ki 15 Temmuz'da Türkiye, işte böyle bir felaketin eşiğinden döndü!

Çünkü önceki darbeler, toplumsal itirazlara karşı devlet yapısının yeniden düzenlenmesi ve Türkiye'nin Batı'ya eklemlenmesi için restorasyon darbeleri idi.

Ama 15 Temmuz 2016; cumhuriyete karşı birikmiş bir itirazın, bir öfkenin, bir nefretin bir cemaat olarak kalkışması idi. Yani Gülen Cemaati'nin...

İşte bu nedenle sormak gerekir; ya bu kalkışma başarılı olsa idi diye…

***

Özeleştiri bir günah çıkarmak değildir ama bugün, başta AKP olmak üzere tüm siyasetler bir özeleştiri yapmalı ve de bu halktan bir özür dilemelidir.

-Çünkü “Kâinatın İmamı” denilen bir Mehdi'nin yaratılmasında suç ortağıdırlar.

-Ve de bu ülkenin laik görüntüsünün yok edilmesinde suç ortağıdırlar.

Bu ülkenin komutanları da bir özeleştiri yapmalı, bu toplumdan özür dilemelidir.

-Çünkü Harp Okullarında cemaatçi subaylar yetiştirilirken, Kuvvet Komutanları görememiş ya da gördüğü halde susmuş ise…

-Harp Akademileri’nde cemaatçi kurmaylar yetiştirilirken, Genel Kurmay Başkanı görememiş ya da gördüğü halde susmuş ise…

-Ve de bu kadrolar, gerçekten göremeyecek kadar böyle bir bakar-körlük yaşamış ise... Elbette bir özeleştiri ve özür de yetmez bu bakar-körlüğe!

***

Ve daha da önemlisi; 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda:

-Askeri okullarda, anayasada tanımlanan “demokratik” devletin koruyucusu subaylar yerine, “teokratik” bir devletin koruyucusu subaylar yetiştirilmiş ise…

-Askeri liselerdeki % 70-80 oranında cemaatçi oluşum ve bu oluşumlarla cumhuriyet karşıtı silahlı bir kadro yetiştirilmiş ise...

-Genelkurmay Başkanı’nın birinci derecede çevresine kadar, cemaatçi bir kadro yerleştirilebilmiş ve de darbe kalkışması öncesi hareketlenme, darbe girişiminin olduğu saatlere kadar fark edilememiş ise...

Ve yine 80'li, 90'lı ve 2000'li yıllarda:

-O gün dershanelerin % 60'ının, dershane yayıncılığının % 80'inin, Gülen Cemaati’nin hem arka bahçesi hem finans merkezi oluşunu, Milli Eğitim Bakanları yıllarca görememiş ise...

Elbette bu olgular, siyasi bir aldanmakla ya da siyasi bir körlükle izah edilemez ve de edilememiştir.

İşte bu nedenle sormak ve düşünmek gerekir; adım adım örülmüş bu tehlike, ya başarılı olsa idi diye… Ve de ardından neler olabilirdi diye…

***

Şu son durumda 97 yaşındaki cumhuriyetin yaşadığı ibretlik bir duruma bakın:

-Fethullah Gülen'e bugün “şeytan” diyenler, bir zamanlar “Hoca Efendi” diyordu.

-Kanal kanal gezerek “itirafçı” olanlar, bir zamanlar yanında saf tutuyordu.

-Bugün “deccal” diyenler, bir zamanlar “Mehdi” ve “Mesih” olarak bakıyordu.

-Ve bugün “hasım” olanlar, bir zamanlar “hısım” oluyordu.

İşte şimdi sormak gerekmez mi?

-Bunun için mi tanklarla insanların ezilmesi, halkın kurşuna dizilmesi, meclisin bombalanması; yani bunun için mi, ülkenin büyük bir tahribat yaşaması gerekiyordu?

-Ve bunun için mi, Genel Kurmay Başkanı'nın şafağına silahın dayanması gerekiyordu?

Yani bunun için mi, 15 Temmuz'un yaşanması gerekiyordu?

Peki, başarılı olabilir miydi bu kalkışma? Olamazdı.

Çünkü arkadaki üst akıl başarılı olmasını istiyor muydu, bilemiyoruz. Ama o gün kitlesel bir karşı duruş, mecliste ortak bir siyasal duruş, bu kalkışmanın püskürtülmesinde Türkiye siyasetinin yaşadığı çok önemli bir gösterge olmuştu.

***

Son söz; yine de özellikle bilinmeli ve de gözden kaçırılmamalı ki:

Elbette Türkiye, 15 Temmuz'da büyük bir felaketin eşiğinden dönmüştü.

Ve o gün, büyük bir halk direnişiyle karşılaşan 15 Temmuz kalkışmasının, başarılı olma şansı kalmamıştı.

Ama yine de bir sormak gerekir, eğer başarılı olsa idi ne olabilirdi diye.

Elbette ve de elbette bir “iç düşman” yaratılacaktı. Ve de bu “iç düşman”, büyük bir olasılıkla “bir inanç grubu” (!) olacaktı.

İşte bu, üzerinde özellikle ve de özellikle düşünülmesi gereken bir konudur.

Çünkü tüm darbeler, ancak ve ancak bir “iç düşman” yaratarak ayakta kalabilir.