Diyarbakır ili Silvan ilçesi Dolapdere köyü kırsalında sıcak bir çatışma oluyor. 13 asker şehit, 2'si ağır 7 yaralı. Karşı taraftan da 7 ölü. 14 Temmuz 2011 Perşembe günü olan olayın raporu böyle. Aynı gün "Demokratik Özerklik" kararı ilân ediliyor.

Durum gösteriyor ki, Türkiye geri dönüşü olmayan bir yola girmek üzere... Üstelik emperyal güçler Libya'yı, komşumuz Suriye'yi yeniden dizayn ederken...

Öncelikle nasıl bir ülkede yaşadığımıza bir bakalım:

-88 yıllık cumhuriyet döneminin 46 yılı Kürt sorunu ile geçti. Bu süre içinde tam 25 Kürt isyanı oldu.(M.Ali Birand-3 Ocak 2008)

-88 yıllık cumhuriyet döneminde Alevilik sorunu hep halının altına süpürüldü.

-88 yıllık sürede laiklik tam olarak oturmadı, yeteri kadar kabul görmedi.

-61 yıllık çok partili dönemin her 10 yılında ya darbe oldu ya da darbe girişimi oldu.

-88 yıllık cumhuriyet döneminde halkımızın hafızasına, "3 tarafı denizle, 4 tarafı düşmanla çevrili" bir Türkiye kazındı.

-88 yılın son 30 yılında, doğudaki adı konmamış savaşta 40 bin can verildi. 40 bin ana, 40 bin baba gözyaşı döktü.

-Son 30 yılda doğu ve güneydoğuda askerlik yapan 5 milyonu aşkın gencimizin 1. derece akrabalarıyla, bölgeden ve de giderek bölge halkından nefret eden 30 milyonluk bir halk kitlesi oluştu.

-1984'ten bugüne 30 yaşın altında, çatışma ortamında doğan ve devletine karşı nefret duygusuyla doldurulmuş yüz binlerce Kürt genci var bugün.

-27 yıldır yapılan cenaze törenleri yürekleri yakarken, iki tarafta da toplumsal nefretin yükselmesinden başka, akan kan durdurulmadı ya da durdurulamadı.

-12 Eylül Askeri darbesini yapanlar şimdi ellerine kına yakmalı!... Etnik kimlikleri, inanç kimliklerini olabildiğince uyardıkları, tüm sosyal uyanışın önüne bu kimlikleri koydukları için.

Sonuçta 88 yıllık cumhuriyetin son 30 yılında böyle bir Türkiye çıktı ortaya. Aynı şeylere ağlamayan, aynı şeylere sevinmeyen, birbirinden nefret eden, her geçen gün birbirinden uzaklaşan iki halk yaratıldı.

İşte burada iktidara ve muhalefete, tüm siyasal güçlere ve devletin tüm güç odaklarına söyleyeceklerimiz var:

-O ölen çocukların sizin olduğunu, bir an için o ağlayan anne-babanın sizler olduğunu düşününüz ve de düşünülmeli.

-Artık şehit cenazelerinden siyasal faydalanma bırakılmalı. Anne-babanın gözyaşları siyasal rant olmamalı.

-Her şehit cenazesinde duyulan öfkenin yalnız iktidara değil, bu sorunu çözmeyen tüm siyasete, tüm devlete bir uyarı olduğu anlaşılmalı.

-Ülkenin, geri dönüşü olmayan Türk-Kürt kavgasına doğru tırmandırıldığı görülmeli.

-Bu konu sade iktidarın değil, muhalefetin de, tüm siyasal güçlerin de, genelde tüm devletin bir milli sorunu olduğu bilinmeli.

-Birbirinden giderek uzaklaşan, ortak değerlerin giderek zayıfladığı Kürt ve Türk coğrafyasına doğru bir gidişin olduğu artık görülmeli.

-Başsağlığı dileyerek, olayları kınayarak, derin üzüntüler bildirerek bu gidişin önüne geçilemeyeceği bilinmeli.

-Artık bu gidişin adı konulmalı.

-Olayı salt terör sözcüğü ile ifade etmenin yeterli olmadığı,

-Doğu halkının önemli bir kesiminde, özellikle 30 yaşın altındakilerde bu çatışmaların, Kürt halkının "silahlı kimlik mücadelesi" gibi algılandığı bilinmeli.

-Ölen Kürt ise Kürt analarında,

-Ölen Türk ise Türk analarında nefret duygusunun daha da yükseldiği görülmeli.

-Davul-zurna ile askere gönderdiği çocuğunun sağ-salim eve dönmesini bekleyen anaların yüreğindeki acı duyulmalı.

Şu da bilinmelidir ki, bu konu şehitlik olayını aşmıştır. Asayiş sorunu olmanın ötesindedir. Bu konu, iç siyasette malzeme yapılacak konu da değildir.

Konu milli bir mesele olmuştur. Ne askere ne de iktidara yıkılacak kadar önemsiz bir konu değildir. Bizim meselemiz olmaktan çıkmadan, uluslararası güçlerin alanına kaymadan, milli bir mutabakatla bir çözüm bulunmalıdır.

12 Haziran seçim sonucu oluşan ve güçlü temsil gücü olan meclis, bu konuda bir çözüm üretmeli, üretebilmelidir.

Aksi durumda, zamanında sorunlarını halledememiş, demokratik yönetimlerini inşa edememiş Irak, Suriye, Libya ve diğer Arap devletlerinin, emperyal güçlerce nasıl dizayn edildikleri görülmektedir.

Sorunlarını çözememiş bir Türkiye'ye, bu emperyal güçlerin ayrıcalıklı bakacaklarını sanmayalım.

Çünkü bu, emperyalizmin mantığına aykırıdır.

Çünkü Türkiye, emperyalizmin kol gezdiği netameli bir coğrafyanın içindedir.