Gerçek amaç: Türkiye genelinde ve özellikle gençlikte yükselen ABD ve emperyalizm karşıtlığının kırılması idi...

Ve de burjuva demokratik özgürlüklerin önünü açan 1961 anayasası üzerinde, gerekli balans ayarının yapılması idi...

Bunun için yurtseverlik duyguları öyle sabote edilmişti ki; gençlik üzerine kanlı saldırılar yapılmış ve gençlik, kanlı bir çatışmanın içine itilmişti.

***

Nitekim Süleyman Demirel, 1961 anayasası için "Bu anayasa ile bu devlet yönetilemez" demişti.

Dönemin Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç ise "Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı" diyerek müdahale için gerekçeyi özetlemişti.

Çünkü emekçi hareketi yükselmiş, köylü "toprak reformu" istemiş, gençlik "Kahrolsun Amerika" demişti.

Ve de "Tam bağımsızlık" denilmişti, "Amerikan üslerine hayır" denilmişti, "NATO'ya hayır" denilmişti.

İşte yükselen ve milli damarları kabartan bu "yurtsever refleks" karşısında sendikalardan, gençlikten, toplumsal muhalefetten korkulur olunmuştu.

***

Sonuçta arkadaki derin irade düğmeye bastı.

-"Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür" denildi.

-Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının hazırladığı muhtıra, asker kökenli Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a sunuldu, tanklarla çevrilmiş mecliste okundu.

-Direnmesi ve dik durması gereken Başbakan Demirel şapkasını alıp gitti.

-Ecevit'in muhalefetine rağmen CHP'den istifa ettirilen Kocaeli milletvekili Prof. Nihat Erim'le yeni hükümet kuruldu.

-Ve "Balyoz Hareketi" ile cezaevleri, emekçilerle ve gençlerle dolduruldu. Ve de milli damarları yüksek, yurtsever 68 kuşağı yok edilir oldu.

***

12 Mart muhtırasının arkasında bir başka önemli neden daha vardı.

-Seydişehir Alüminyum Tesisleri, İsdemir ve Aliağa Rafinerisi gibi çok önemli tesisler, Rusya'ya yani o günkü adıyla SSCB'ne yaptırılmış, Sovyetlere yaklaşılır bir görüntü verilmişti.

-Ve daha da önemlisi; ABD, Türkiye'de haşhaş ekiminin yasaklanmasını istiyordu. Dönemin Başbakanı Demirel buna direnmişti.

-Ama 12 Mart muhtırasından hemen sonra Erim hükümeti haşhaş ekimini yasakladı.

Haşhaş ekimi, ancak 1 Temmuz 1974'te Bülent Ecevit'in Başbakan, Necmettin Erbakan'ın Başbakan Yardımcısı olduğu CHP-MSP koalisyonu döneminde yeniden başlatıldı.

Hem haşhaş yasağının kaldırılması hem de 20 Temmuz 1974'te başlatılan "Kıbrıs Barış Harekâtı" nedeniyle ABD, Türkiye'ye ambargo uyguladı.

Nitekim o dönemde başlatılan "Kıbrıs Barış Harekâtı"nda Türkiye'ye en büyük silah yardımını Libya lideri Kaddafi yapmıştı.

***

Evet, 12 Mart bize iki önemli günü hatırlatır:

12 Mart 1921 ve 12 Mart 1971...

Biri İstiklal Marşı'nın kabul edildiği gündür, diğeri muhtıranın verildiği gün...

Yani biri emperyal işgale başkaldırıldığı gündür, diğeri emperyalizme başkaldıranların ezildiği gün...

Oysaki o kuşak:

-Amerikan emperyalizminin tüm dünyayı, özellikle Ortadoğu'yu ve de genelde İslam Dünyası'nı kanlı savaşlara hapsedeceğini o gün görebilen ve ABD'ye başkaldıran bir kuşaktı.

-1945'ten sonra, yani "İkinci Dünya Savaşı"ndan sonra Marshall yardımlarıyla, ikili anlaşmalarla, ülke topraklarını adım adım dolduran ABD ve NATO üslerine hayır diyen bir kuşaktı.

-15 Temmuz 2016 kanlı darbe kalkışmasında, bu ülkenin meclisini bombalayan uçaklara yakıt ikmali yaparak aktif rol alan "İncirlik Üssü"ne, o gün hayır diyen kuşaktı.

Ve o kuşak, Akdeniz'i kontrol eden ABD'nin 6. filosuna "defol" diyerek bu ülkenin milli damarlarını kabartan bir kuşaktı.

Herhalde bugün en çok ihtiyaç duyulan, kurucu ve milli değerleri ayağa kaldıracak böyle bir yurtsever kuşak olsa gerek...