12 Haziran seçimi sanki bir "Sosyolojik Vaka" oldu ülkemizde. Çok reel bir şekilde analiz edilmesi gereken bir sosyal vaka.

Yıpranma payı yüksek olan, her türlü olumsuzluğun hesabı sorulan bir iktidar partisi, üç kez üst üste oylarını artırarak iktidara gelmekte. Arkasında büyük bir halk desteğini alarak 3. kez % 50 oyla iktidar olmakta.

Yıpranma payı sıfır olan muhalefet, üstelik hiçbir olumsuzluktan sorumlu olmadığı gibi, bu olumsuzluklardan siyaseten beslendiği halde gelişemiyor, büyüyemiyor. Halkla bağlarını geliştiremiyor.

Biri % 13'le barajı geçmenin mutluluğunu yaşamakta. Diğeri büyük umutlarla, bir "Mesih" gibi sunduğu liderinin şahsında aldığı % 26'lık oyla teselli bulmakta.

Seçimin siyasal haritasına baktığımızda, Türkiye'nin doğusu ve güneydoğusu, yükselen ve geri dönüşü olmayan "Kürt kimliği"nin etkisine girmiş durumda. Neredeyse, bu bölgelerin salt İslami duygularla bağlılıkları sürmekte. Özellikle muhalefet için bu bölgeler kaybedilmiş bir coğrafya görünümünde. Kaldı ki bu coğrafya, Bulgaristan ve Yunanistan'ın toplam alanından da büyük bir bölge.

Sonuçta seçimin galibi "Siyasal İslam" olarak nitelenen AKP ve BDP oldu. Özellikle toplumun "Sosyal Demokratlar'a uzak duruşu, Siyasal İslâm'a yüksek derecede destek verişi, muhalefet için seçimin en vurucu sonucu oldu.

Bunu tencere-tabak dağıtmakla, un-kömür dağıtmakla izah etmek, siyasal başarısızlığı çok ucuz bir şekilde savunmak demektir.

Kazanamadığı halkı "göbeğini kaşıyanlar", "bidon kafalılar" gibi aşağılayıcı sözlerle değerlendirmek, kendi siyasal beceriksizliklerini gizlemektir.

Bu mantık ve bu bakışla siyasal bir analiz yapmak ve siyasal bir sonuç çıkarmak, asla mümkün değildir.

Muhalefet eğer siyasette var olmak istiyorsa, toplumun dokusunu ve sosyolojik alt-üst oluşu iyi analiz etmelidir. Ama önce "Sosyoloji" yeniden okunmalıdır. Bu kez sınıf geçmek için değil "Toplum Bilimi" dediğimiz "Sosyoloji"yi, bu toplumu tanıyabilmek için okumalıdır.

Peki, neden "Siyasal İslâm'ı temsil eden iktidar partisi daha büyük halk desteği alıyor da, "Sosyal Demokrasi'yi temsil eden muhalefet partisi alamıyor?

Sanırım bir "doku" uyuşmazlığı var... Bu toplumun dokusunu, doğunun toplumsal kültürü ve İslâmi değerler oluşturmuştur. Bu değerler adeta toplumun genetik yapısına işlemiştir.

İktidar partisinin yani AKP'nin siyasal söylemleri ve sergiledikleri siyasal kimlik, toplumun muhafazakâr değerleriyle tam olarak örtüşüyor görülmektedir. Laiklik vurgusu yüksek, daha çok resmi ideolojinin temsilcisi olarak devlet partisi görünümünde olan, özellikle de "Sosyal demokrasi'yi temsil eden CHP, toplumla buluşamamaktadır. Adeta bir "doku" uyuşmazlığı yaşamaktadır.

Ayrıca kırsal nüfusun kentlere akmasıyla toplumun asıl dokusu olan muhafazakârlık daha da güçlü olarak kendini göstermektedir.

Daha da önemlisi 12 Eylül askeri yönetim döneminin uyguladığı toplumsal kıyım sonucu, "Siyasal İslâm" ve "Kürt Siyasal Hareketi'nin önü açılmıştır. İnanç ve etnik kimlik olabildiğince uyandırılmıştır. "Emek bilinci"nin gelişmesiyle söndürülmeye çalışılmış olan inanç ve etnik kimlik, adeta tetiklenmiştir.

Kırdan kente göç, bu uyandırılan kimlikleri olabildiğince beslemiştir. İşte bugün yaşanan, toplumun siyasal kimliklerinin inanç ve etnik kimlikleri ile belirlenmiş olmasıdır. Daha da tehlikelisi, toplumun inanç ve etnik kimliklerle yarılıyor olmasıdır.

Gelmen noktada, yükselen "Siyasal İslâm" ve "Kürt Siyasal Hareketi" resmi ideolojiyi   sarsmıştır   "Neo   Liberalizm"   milli   ekonomilerin,   devletçi   sistemlerin kimyasını bozmuştur.

Resmi ideoloji ve devletçi politikalar uyandırılmış kimliklere ve ülke içinde ve ülke çevresinde gelişen sorunlara artık cevap veremez olmuştur.

Zaten var olan muhafazakârlığın toplumda daha da hissedilir olması, katı laik bir anlayışın sürekli vurgulanır oluşu, halkı resmi ideolojiyi yüksek derecede savunan partilerden uzaklaştırmıştır.

Ayrıca, yükselen "Anadolu sermayesi" ile "İstanbul sermayesi'nin ekonomik kavgası yeni siyasi adreslerin oluşmasını sağlamıştır.

İşte bugün yaşanan siyasi sonuçlar, toplumsal yapıdaki bu değişmelerin sonucudur. Başarısız olanlar, bu değişimleri göremeyen ve de okuyamayanlardır.

Eğer siyaset yapılacaksa, eğer bu ülkeyi yönetmeye talip olunacaksa, eğer ülke içindeki sorunlara çözüm üretilecekse, eğer çevremizdeki gelişmelere siyasal katkılar sağlanacaksa bu toplumun dokusunu iyi okumak gerekir. Kendi toplumumuzu tanımak gerekir.

Özellikle de "Sosyal Demokratlar" bugüne kadar uyguladıkları siyasi yöntemleriyle ve de başarısızlıklarıyla cesaretle yüzleşmelidir. 12 Haziran seçimleri öncesindeki her şeye hayır diyen siyasi anlayışları terk etmelidir.

"12 Haziran seçimi" bir "milâd" olmalı, siyasi kimliklerini ve siyasal örgütlerini bu toplumu okuyacak bir şekilde yeniden dizayn etmelidir.