Türkiye’yi gericiliğe teslim eden, bugün yaşadığımız pekçok olumsuzluğun mayasını taşıyan 12 Eylül Darbesinin üzerinden tam 41 yıl geçti. Silahlı kuvvetler cumhuriyet tarihinde üçüncü defa yönetime el koydu. Diğer darbeler geldi geçti ve tarihteki yerlerini aldı. Fakat 12 Eylül Darbesi 41 yıldır geçmedi ve adeta yaşam biçimimizin, günlük hayatımızın bir parçası olarak devam ediyor.

Sözde Atatürk ilkeleri ön plana çıkarılarak yapıldığı söylenen darbe, bugün Atatürk ve arkadaşlarına cami açılışlarında lanet okunan rejimin zeminine dönüştü. Çünkü bugünkü iktidarın hamuru ve mayası 12 Eylül’de atılmıştı. Bu nedenledir ki Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; “İktidarını 12 Eylül’e borçlu olanlar, darbelerle hesaplaşamaz” derken haksız değildir. Zaten bu iktidarın 12 Eylül’le hesaplaşmak gibi bir sorunu da yok. 12 Eylül anayasasının pek çok bölümü hala yürürlükte.

12 Eylül ruhu, 41 yıldır ülkenin üzerine, adeta bir karabasan gibi çökmüştür. 12 Eylül rejimi işe TBMM’ni, CHP’yi ve diğer siyasi partileri kapatarak başladı. TBMM arşivlerine göre; Türkiye’yi tümüyle değiştiren faşist darbe sonrasında göz altına alınan kişi sayısı 650 bindir. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, 50 kişi idam edildi, 171 kişi işkenceden öldü. Açılan 210 bin davada, 230 bin kişi yargılandı. 29 bin kişi siyasal sığınmacı olarak yurt dışına kaçtı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Yargılanan gazeteciler toplamda 3315 yıl 6 ay hapse mahkûm oldu. 12 Eylül 1980-6 Kasım 1983 arasında gözaltında veya cezaevinde ölenlerin sayısı 183, açlık grevinde ölenlerin sayısı 5 olarak kayıtlara yansıdı. Vatandaşlıktan çıkarılanlar 14 bin kişiyi buluyordu. Görüldüğü gibi ülke adeta bir açıkhava mapushanesine dönüştürülmüştü.

12 Eylül Rejimi emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin isteği doğrultusunda, 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarını uygulamayı hedefine koymuştu. 12 Eylül öncesi günde yaklaşık 20 kişiyi bulan insan ölümü, 13 Eylül sabahı bıçak gibi kesilmişti. Bu durum bize 12 Eylül darbesinin karanlık güçler tarafından yapıldığını gösteriyor. Darbe ABD desteklidir. CIA’nin Türkiye Şefi Paul Henze’nin, ABD Başkanı Jimmy Carter’a “bizim çocuklar işi başardı” diye bilgi vermesi boşuna değildir.

12 Eylül 1980’den bir yıl önce 2. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’e terörden rahatsızlığını “ciddi önlem alınması gerektiğini “ bildiriyor, Evren’in yanıtı ise; “Kamuoyu henüz hazır değil, olayların gelişimini bekleyelim” oluyor. Bu durum darbenin önceden planlandığını, olaylara bilinçli göz yumulduğunu gösteriyor.

Darbenin Devlet Başkanı Kenan Evren, ülkenin dört bir yanında üniforması ile Kuran’dan ayetler okuyarak mitingler yapıyor, demokrasi güçlerini dinci politikalarla boğmak için tarikatlara göz yumuyordu. Din dersi zorunlu hale getirildi. Günümüze kadar uzanan laikliğe karşı girişimler o günden başladı, bu güne kadar da büyüyerek geldi.

Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan 17 yaşındaki Erdal Eren’e 19 Mart 1980’de idam cezası verildi. Kenan Evren’in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü 12 Eylül’ün mantığını kavramak açısından önemlidir. Eren’in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylandı ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.

12 Eylül faşizmi ile yüzleşme bütün yönleri ile ne yazık ki yapılamadı. 12 Eylül faşist yönetiminin kararları ve sonuçları bugün pek çok açıdan devam etmektedir. Geçmişten günümüze gelen 12 Eylül mantığı, bütün yönleri ile kaldırılmadan gerçek demokrasiye ulaşmak hayalden öte bir şey değildir.