Yıllarca "12 Eylül, kardeş kanını durdurmak için yapıldı" denildi.

Evet...

-Önce kardeş kardeşe düşman edildi.

-Sonra kardeşkanı dökülmeye başlandı.

-Yetmedi... Sokak katliamları yaşandı.

-Yetmedi... Çorum'da, Maraş'ta daha büyük katliamlar yaşandı.

Ama kardeşkanı döken kurşunun arkasındaki irade görülmedi ve de sorulmadı.

Darbeciler de bu iradeyi görmedi ve de sormadı. Çünkü önlerine böyle bir Türkiye haritası sergilenmişti.

Ve de onlar, böyle bir felaketten vatanı kurtardığını sanarak ülkeyi bir cezaevine çevirmişlerdi.

Hem de Atatürk ve Cumhuriyeti korumak, kollamak adına!

***

Üzerinden tam 39 yıl geçti ama unutulmadı.

Halk üzerinde yarattığı terörle, idam sehpalarıyla, işkenceleriyle hafızalardan hiç silinmedi 12 Eylül.

-Ülke ekonomisini ve siyasetini Batı'ya teslim etmesiyle...

-Çok tartışılan bugünün Türkiye'sini yaratmış olmasıyla...

Ve getirdiği anayasa üzerinde değişiklikler yapılmış olsa bile, ana ekseniyle halen ülke siyaseti üzerinde canlı olarak durmakta 12 Eylül.

Çünkü:

-Bugünkü hukuk, o dönemin açtığı kulvarda oluştu.

-Bugünkü siyaset, o dönemin açtığı kulvarda yetişti.

-Ve bugünkü ekonomi, o dönemin açtığı kulvarda gelişti.

***

İşte bu nedenlerle 12 Eylül'ü, bir başka bakışla da sorgulamak gerekir.

Ne demişti Kenan Evren? "Darbenin şartlarının olgunlaşmasını bekledik."

Öyle de oldu. 12 Eylül'e kadar beklediler. 12 Eylül'ün ilk saatlerinde düdüğü çaldılar.

Yani bu nedenle sormak gerekir, "12 Eylül önlenebilir miydi" diye.

-Eğer şartlar olgunlaştırılırken, 1973'ten 1980'e kadar ülkenin Cumhurbaşkanı olan Fahri Korutürk, Çankaya'daki odasından sokaktaki kanı izleyeceği yerde, halk içine çıkabilseydi...

-Eğer şartlar olgunlaştırılırken Demirel, "Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz" diyerek sokak çatışmalarını meşru gösteren bir ifade kullanmasaydı...

-Eğer "6 kere gittim, 7 kere geldim" diyen ve de darbenin ayak seslerini duyan Demirel, şapkasını alıp gitmek yerine Kenan Paşa'ya müdahale edebilseydi...

-Ve de darbenin ayak seslerini duyan Demirel ve Ecevit, anlaşarak bir Cumhurbaşkanı seçebilseydi...

Öyle ki, 11 Eylül günü 115'inci turda da seçememişlerdi. 12 Eylül günü yapılacak 116'ncı tura da ömürleri yetmemişti. Çünkü saat 04'de düdük çalmış, iş bitmişti.

Devam edelim...

-Gece kuzu kuzu teslim olmak yerine, tankın üzerine çıkıp dik durulabilseydi...

-Darbeye karşı halka seslenilebilseydi...

-Anayasal düzene karşı müdahale etmenin hesabı sorulabilseydi... Darbe önlenebilirdi.

Ve de Atatürk'ün kurduğu bu Cumhuriyet, Atatürkçülük adına açık ve kapalı bir cezaevine dönüştürülmez, kurucu değerler tahrip edilmezdi.

***

Neden dik durulmadı ya da durulamadı?

Çünkü o günkü siyaset darbe istiyordu. Ülkenin içinden çıkılamaz sıkıntıları, ordunun sırtına yıkılmak isteniyordu.

Ayrıca küresel emperyal güç ve onun yerli işbirlikçileri darbe istiyordu. Sivil siyasetin başaramayacağı radikal ekonomik ve politik kararlar, ordu aracılığı ile hayata geçirilmek isteniyordu. Bu günün ekonomisinin rotasını belirleyen "24 Ocak kararları" gibi...

Peki, ne demekti bu?

-Batı'ya entegrasyonu tam sağlayacak yeni bir projenin inşa edilmesiydi.

-Emperyalizmin ya da yeni adı ile "Küresel Sermaye"nin önünün açılmasıydı.

-Ve de olası bir sosyal muhalefetin bastırılmasıydı.

Elbette bu gelişmeleri o günün Başbakanı Demirel ve devleti yönetenler bilmiyordu diyemeyiz. Çünkü zekâlarına hakaret edilmiş olunurdu.

Sonuçta 12 Eylül 1980 darbesi:

Cumhuriyetin rotasını değiştiren, siyasetin kimyasını bozan, ülke ekonomisini ve siyasetini Batı'ya teslim eden...

Ve de bugün yaşanan tüm sancıların doğum günü olan, cumhuriyet tarihinin yaşadığı en büyük kırılma oldu.