Cumhurbaşkanlığı seçiminde üç aday vardı. Ama asıl yarışın İslami referanstan beslenen iki aday arasında geçeceği belli idi. Yani Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Ekmelettin İhsanoğlu arasında. Nitekim öyle de oldu.
Burada asıl sorun, ideolojik gıdası Kemalizm olan bir siyasal hareketin, ideolojik gıdası İslami referans olan bir aday göstererek seçim yarışına girmesiydi.
Bir diğer ifadeyle 91 yıllık bir partinin, üstelik kurucu olan bir partinin, İslami referanstan beslenen bir adaya muhtaç olur duruma düşmesiydi.
16 Haziran'da aday isminin ilk açıklandığı gün Kemalist, cumhuriyetçi, laik ve demokrat kesim büyük bir şok yaşadı. Çünkü bu isim sosyal demokrat siyasetin dışından geliyordu ve parti içinde dolaşıma sunulmamıştı.
Açık konuşmak gerekirse bu ismin nasıl bulunduğu da bir kuşku yaratır olmuştu.
Ve bu nedenle yazdığım, 7 Temmuz günlü "Kemalizm Yenildi Beyler..." başlıklı yazımda:
"Yalnız heykelleri kaldı. Yalnız resimleri, yalnız Atatürk köşeleri kaldı" demiştim.
Bu olguyu yıllar önce, sosyolog ve siyaset bilimci Prof. Dr. Şerif Mardin "Öğretmen imama yenildi" diyerek formüle etmişti.
Ve de aynı yazımda, Kemalizm'i;
"Ben size hiçbir ayet, hiçbir doğma bırakmıyorum" sözündeki mesajı anlamayarak:
-Bu toplumla, doku uyuşmazlığı yaşayan bir ideolojiye dönüştürenler...
-Duvardaki resimlere, yakadaki rozetlere hapsedenler...
-68 kuşağının deyimiyle "Gardırop Atatürkçülüğü" yapanlar...
-Ve Kemalizm'i, içi boşaltılmış törenlerle boğanlar bitirmiştir" demiştim.
* * *
Evet beyler, evelemenin gevelemenin hiç bir anlamı yoktur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, muhalefetin oluşturduğu blok maalesef yenilmiştir.
CHP yenilmiştir, MHP yenilmiştir.
Bu blokun içinde yer alan diğer 11 parti de yenilmiştir.
İstanbul sermayesi yenilmiştir.
Gülen cemaati yenilmiştir.
Özellikle CHP'de; ilkelerinden, siyasi misyonundan, temsil ettiği kurucu değerlerden ödün verenler yenilmiştir.
Kazanan da kazanmamıştır beyler. Muhalefetin yeterli katılımı sağlayamamış olması, göreceli bir kazanım yaratmıştır. Ama göreceli de olsa sandıktan çıkan irade böyle olmuştur.
* * *
Yine 4 Ağustos tarihli yazımda da özetle:
"10 Ağustos Sevr anlaşmasının imzalandığı, Anadolu'nun parçalandığı gün idi.
Ama 10 Ağustos, yurtsever bir hareketin yani 'Anadolu İhtilâli'nin de doğum sancılarının başladığı gün idi.
Bugün ise 10 Ağustos Kemalizm'in yenilgisidir ama yeni bir yurtsever 'sosyal demokrat' hareketin doğum tarihi olacaktır" demiştim.
Elbette ki, 10 Ağustos seçiminde:
-Cumhuriyetin kurucusu ve Atatürk'ün kurduğu bir partinin...
-Atatürk'ün yaptığı ve yapacaklarının, düşünsel birikiminin, siyasal hedeflerinin ve kurucu felsefenin Kemalist ilkeler adıyla, programına ve siyasal yapısına kazınmış olan bir partinin...
Ana damarlarından koparılır, kurucu ilkelerinden uzaklaştırılır endişesi vardır bugün.
* * *
Oysaki 3 Temmuz'a kadar uyarılar yapıldı. 91 yıllık kurucu bir partinin ilkelerinden ödün vermeyin, Cumhuriyetin kurucu değerlerini aşındırmayın denildi.
Nitekim yazılı ve görsel basında birçok köşe yazarı, birçok sanatçı, CHP'nin eski ve yeni milletvekilleri, birçok siyaset bilimci, ADD ve birçok Alevi kuruluşu 3 Temmuz gününe kadar dostça uyarılar yaptı.
Ne yazık ki, yapılan uyanlar art niyetli algılanır oldu.
Adaylık başvurusunun son günü olan 3 Temmuz'dan sonra, tüm uyarılar uyaranlarca askıya alındı, seçimi olumsuz etkiler olmak istenmedi ve destek çağrıları yapıldı.
Yani, parti disiplinine ve seçmen sorumluluğuna sadık kalındı.
Bu büyük bir siyasal sorumluluk örneği idi...
* * *
Sonuçta seçim yapıldı. Muhalefet kaybetti.
Ama bir seçim kaybı her şeyin bittiği anlamına gelmemelidir. Önemli olan başarısızlığın nedenlerinin doğru bir analizinin yapılır olmasıdır.
Ancak, kaybeden cephenin en önemli siyasal figürü ve iktidar alternatifi olan "Sosyal Demokratlar neden başarısız olmaktadır?”
Başarısızlığın nedenleri "Sosyal Demokrat" siyasette midir, yoksa örgütsel yapıda mıdır?
Bu da bir başka yazının konusu olsun.