Ey bu ülkeyi yönetenler!

Ve de ey İstanbul'u yönetenler!

2013'ün 1 Mayıs günü, işçilerle yapılan "Taksim Savaşı"nı kazandınız. Büyük bir başarı elde ettiniz! Kutlamak gerekir sizi!

İşçileri işçi bayramında, işçiler için sembolik kutsallığı olan Taksim meydanına sokmadınız. Yani büyük bir başarıdır bu! Devlet için, İstanbul Valiliği için!

Öyle ya, sanki işçilere yer mi yoktu.

Oysaki 2008 yılı 1 Mayıs kutlamasına Taksim Meydanının yasak edilişi, AİHM'e dava edilmiş ve Türkiye mahkûm edilmişti.

Peki, ne oldu şimdi?

İşçilerle polisi karşı karşıya getirince...

İstanbul sokaklarını savaş alanına çevirince...

Metro, metrobüs, vapur seferlerini engelleyip; yol ve köprüleri kapatıp hayatı durdurunca...

Ve de "Emek ve Dayanışma Günü"nü bir savaşa dönüştürünce...

Türkiye Cumhuriyetine büyük bir zafer mi kazandırdınız? Türkiye Cumhuriyeti'nin ününü mü yükselttiniz? İtibarını mı artırdınız? Ya da toplumsal barışa büyük bir katkı mı sağladınız?

Akşam evinizde olup o görüntüleri izleyince, özellikle de odanıza çekilince ve de kendi vicdanınızla baş başa kalınca bu görüntülerin bir muhasebesini yaptınız mı?

Bu ülkenin barışa ihtiyacı var diye yüksek sesle nutuklar atarken, neye hizmet ettiklerini kendileri de bilmeyen 63 kişiyi dolaştırırken; Taksim meydanı için yanlış mı yaptık, doğru mu yaptık diye vicdani bir yargılama yaptınız mı?

Ülkenin bütün sosyal dokusunu içinde taşıyan İstanbul küçük bir Türkiye'dir. Burada işçileriyle barışık bir ortamın, bütün Türkiye'de etkisinin ve temsil gücünün yüksek olacağını da hiç düşündünüz mü?

Ve bu ülkede etnik çatışmanın ayak sesleri canlı dururken, İslami referanslı

siyasetle laik referanslı siyasetin gerginliği tırmanırken, işçileriyle barışık bir yapının ne kadar ihtiyaç olduğunu düşünebildiniz mi?

***

Ve 1 Mayıs ki:

Kutlamalar için bile Türkiye işçileri, emekçileri yüz yılda çok büyük bedeller ödemişti.

İlk kez 1909-1910-1911-1912 yıllarında kutlanmış; "Balkan Savaşı" ve ardından "Birinci Dünya Savaşı" nedeniyle yasaklanmış, 1919-1920-1921’de yeniden kutlamalar başlamıştı.

Ama bu kutlamalar, işgal edilmiş ülkenin işgal edilmiş İstanbul'unda işgalci güçlerin baskı ve terörüne rağmen "Bağımsızlık Mitingleri"ne dönüşmüştü.

1923'te resmi olarak "İşçi Bayramı" ilan edilmiş, 1925'te "Takrir-i Sükûn" yasasıyla genel yasaklar içine alınmış, 1935'te "Bahar ve çiçek bayramı" olarak kabul edilmişti.

1960'dan sonra kitlesel kutlamalar yeniden başlamış, 1977'de görkemli bir katılım olmuştu. Ama kutlama sonu büyük bir katliama dönüştürülmüş; 34 ölü, 100'lerce yaralı olmuş ve adı "Kanlı 1 Mayıs" olarak kalmıştı.

Kutlamalar 12 Eylül darbesi ile tümden yasaklanmış, 1992'den itibaren yeniden başlamıştı.

2008'de "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kabul edilmiş, 2009'dan itibaren de "resmi tatil günü" yapılmıştı.

Ve de bütün Türkiye'de siyasi, etnik ve inanç farkı gözetmeden büyük bir coşkuyla kutlanır olmuştu.

***

Ama ne olduysa oldu! Toplumsal barışa en çok ihtiyaç duyulduğu, terör ve çatışmanın durur gibi olduğu bir dönemde, 2013 yılı 1 Mayıs'ını Taksim'de kutlayamazsınız denildi. Ortalık karıştı. İstanbul sokakları savaş alanına dönüştü.

Bilinmelidir ki, içinde bulunduğumuz toplumsal yapıda üretimin iki bileşeni vardır. Sermaye ve emek... Her nedense bu ülkede sermayenin sahibi ile barışık olan devlet, emeğin sahibi olan işçisiyle hiç barışık olmamıştır.

Oysaki devlet, özellikle işçisiyle barışık olmalıydı. Çünkü üretimin ana gücü onlardı. Onlarsız ne taş üstüne taş konur, ne makineler çalışır. Onlarsız ne trenler yol alır, ne yollar asfaltlanır.

Bu böyle bilinmeliydi. Ve 90 yaşına gelmiş cumhuriyetin yönetimi artık işçisiyle barışmalıydı.

Ve de ülkenin genelinde coşkuyla kutlanan 1 Mayıs'ın, Taksim meydanında da kutlanır oluşu toplumsal barışa bir mesaj olmalıydı. Ama olmadı.