Yüzyıllardır insanoğlunun hayatında çeşitli şekillerde yer alan kuşlar şiirlere, romanlara, mitlere ve efsanelere konu olmuştur. Genellikle özgürlüğü, bilgeliği, barışı, yeniden doğuşu vb. temsil eden kuş figürleri, çeşitli sanat dallarında da en sık kullanılan sembollerden biridir.

Dünyada bir çok ulusun mitlerine konu olmuş olan "Anka kuşu" farklı mitolojilerde farklı isimlerle ve efsanelerle anlatılmaktadır. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Bütün milletlerin mitolojisinde olağanüstü ve ulaşılması güç idealleri temsil eder.

Farsçada kelime anlamı Simurg "otuz kuş" Türk mitolojisi'nde Zümrüd-ü Anka, Devlet kuşu, Tuğrul kuşu, Hüma kuşu olarak bilinmektedir. Anka kuşu düşsel dünyada yaratılmış ancak gerçekte somut bir varlık olmamasına karşın insanın manevi dünyasında büyük ve uhrevi anlamlar ifade eden bir varlıktır. Anka kuşu İslamiyet sonrası dönemde de tasavvufi bir sembol olarak anlamlandırılmıştır.

İslam tasavvufçusu Feridüddin Attar ( ö.1221 , Nişabur-İran) "Mantık'ut-Tayr" -kuşların dili- adlı manzum eserinde Anka kuşunun hikayesini anlatır. Aynı zamanda Kuran-ı Kerim Neml suresi (15-44 ) ayetlerinde belirtilmektedir. Rivayet olunur ki kuşların hükümdarı olan Simurg (zümrüd-ü anka) bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi ve sonra da küllerinden yeniden dirilmesiymiş. Bütün kuşlar simurg'a inanır, her ters giden işlerinde kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş ve gelmesini bekler dururlarmış. Ne var ki, simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki bütün kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağının tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekiyormuş. Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar lakin, yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş. (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış, Baykuş yıkıntılarını özlemiş; Balıkçıl kuş bataklığını...

Yedi vadi üzerinden uçtuktan sonra sayıları gittikçe azalmış. Kaf dağına vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki;

"SİMURG ANKA - otuz kuş" demekmiş.

Onların hepsi simurg'muş

Her biri de simurg'muş

Bir efsane bu kadar mı güzel olabilir.

"Neyi arıyorsan sen, o'sun sen"

Mevlana Celaleddin'i Rumi

Efsaneleri ve mitolojiyi çok severim, kuşları a çok severim hele de şarkı söylemeleri yok mu?.. Her efsaneden ders almışımdır. Çünki boşuna anlatılmaz, içinde mesajlar vardır. Ders alacağımız, edinimimizi güçlendireceğimiz, aklımızın kütüphanesindeki artılara bir artı daha ilave edebileceğimiz bir şeyler vardır.

Bunda da öyle olmadı mı? Bence oldu...