Zamanı geldiği zaman, bırakmasını bileceksin!...          

Neyin zamanı?...

Her şeyin!...

Her şeyin bir zamanı, bir süresi var. O gün geldiği zaman, bırakmasını bileceksin.

Yaptığın mesleğin, siyasetin; temsil ettiğin görevin; üstlendiğin misyonun... her şeyin, her şeyin bir süresi var. O gün geldiğinde, bırakmasını bileceksin.

“Ay efendim, bırakasım var da, bıraktırmıyorlar. Yerin dolmaz diyorlar!...”

Dolar!...

Hem de öyle bir dolar ki, şaşar kalırsın...

Tüm dünya mezarlıkları, “yerim doldurulamaz” diyenlerle dolu...

Yöneticiliğin bilimini yapan Batılılar; hiçbir koltukta, hiçbir kimseyi bir dönemden, bilemedin iki dönemden fazla oturtmuyor.

Oturtmuyor, çünkü başarılı olamayacağını, yıprandığını (yıpranacağını), verimli olamayacağını biliyor.

Örnek mi?

Örnek Amerikan’ın ve de Avrupa Devletlerinin başkanları ve de başbakanları…

Amerika ve Avrupa seçmenleri, görev süresini dolduran seçilmişlerine “...Gitme, bizi bırakma, bu koltuğu senden başkası dolduramaz...” gibi zırvalıklar yapmıyor.

Niye yapmıyor.

Çünkü seçmenleri eğitimli ve bilinçli.

Bizim seçmenlerimiz gibi duygularına göre değil, yaşamın gerçeklerine göre davranıyorlar.

Koltuğa yapışmak, bizim gibi az gelişmiş ülkelere özgü bir olay.

Yapışmayacaksın koltuğa.

Zamanı geldiği zaman, kalkmasını bileceksin oturduğun  koltuğundan!...

Bu bir kültürdür, bu bir erdemdir...

Uygarca bir tavırdır...

Uzağa gitmeye gerek yok. Bakın yakın çevrenizdeki kamu kurumlarına...

Her görev değişikliğinden sonra o kurum, nasıl bir ivme kazanıyor... Nasıl yenileniyor, nasıl gelişiyor, nasıl büyüyor... Hizmetin kalitesi nasıl artıyor...

Haa...  o kurumların bundan önceki yöneticileri yeteneksiz, yetersiz ya da verimsiz miydi?... Hayır!...

Elbet onlar da iyi şeyler yaptılar, onlar da pek çok başarıya imza attılar... Ama (doğal olarak) belli bir süre sonra heyecanlarını yitirmeye, bulundukları ortamı kanıksamaya, etrafı flu görmeye, işletme körlüğü denen hataları yapmaya başladılar.

Bunlar insanın doğasında var.

Hepimiz yaşadık bunları... Bunlar anormal şeyler değil ki...

Peki ne yapmak lazım?...

Zamanı gelince, bırakmasını ve bıraktırmasını bilmek lazım!...

Bunun için ne lazım?...

Tehditlere, kuru gürültüye pabuç bırakmamak lazım. Hatta o tehditlere karşı, yapılacağı yoksa da inadına yapmak lazım.

Yani mertliği, dürüstlüğü, delikanlılığı elden bırakmamak lazım…

“Komplo teorileri hastalığına” kapılmamak lazım…

“Hasta komplo teorisyenlerine” uzak durmak lazım... Onların komplo teorilerine inanmamak lazım...

Efendim biz yaşlısına değil de, gencine oy verirsek; belediye (ya da belediyeler) yıpranırmış, hizmet aksarmış, şu kurum ya da bu kurum falancaların eline geçermiş, bundan yaşadığınız kent zarar görürmüş... Miş, miş de, miş, miş..

Korkmayın hiç bir şey olmaz. Tam aksine taze kan, yeni soluk; o kuruma da, o yerleşim merkezine de birlik, bütünlük, dirlik getirir, dinamizm getirir...

Deneyin ve görün!...

Zamanı gelince bırakmasını ve bıraktırmasını bilmek lazım!...

Biri(leri) zamanı gelmesine karşın, oturduğu koltuktan kalkmıyorsa, bilin ki o muhterem(ler) (!)  işgal ettikleri koltuklara pislemiş, pisliklerinin görülmesini istemiyordur.

ve bıraktırmasını bilmek lazım!...
Biri(leri) zamanı gelmesine karşın, oturduğu koltuktan kalkmıyorsa, bilin ki o muhterem(ler) (!)  işgal ettikleri koltuklara pislemiş, pisliklerinin görülmesini istemiyordur.