Kafamıza göre din…
Kafamıza göre din adamı…
Kafamıza göre bürokrat…
Kafamıza göre doktor…
Kafamıza göre bilirkişi…
Kafamıza göre hukuk…
Kafamıza göre yargıç…
Kafamıza göre polis…
Kafamıza göre medya…
Kafamıza göre seçmen…
… …
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete…
Allah yardımcımız olsun…
Ve de hayırlı olsun!
Yozlaşma evresinin, son aşamasına (da) girmiş bulunuyoruz.
* * *
Yediğin herzeleri aklamak ya da gizlemek mi istiyorsun?
O zaman derhal, kendi polis kadronu, kendi yargıç kadronu, kendi bilirkişi kadronu kuracaksın.
Kurdun mu?
Artık sana karada, denizde, havada ölüm yok.
Dilediğin gibi vur, kır, parçala, böl, çal, çırp…
Karşı çıkan mı var?
Sür polisini üzerine…
Mahkemelik mi oldun?
Gönder dosyaları yandaş yargıçlarına aklasın seni.
Olmadı mı?
Gönder dosyaları yandaş bilirkişilerine, paklasın seni.
Nasıl olsa yüzsüz, arsız bir toplum olduk.
* * *
Bezdirdiniz bizi.
Bezdik, bıktık ve yorulduk artık.
Kolumuzu kaldırmaya, dilimizi çevirmeye mecalimiz kalmadı.
Hep söyler, yazardım; “Dünya’nın en zor coğrafyasında, Dünyanın en zor insanları arasında yaşıyoruz …” diye de; yazarken ve söylerken içime bir kuşku düşerdi; “Acaba abartıyor muyum?” diye…
Abartmıyor, az bile söylüyormuşum meğer.
* * *
Üzülüyorum…
Tarafsız ve sosyal medyada öyle şeyler yazılıyor, çiziliyor ki; bıraktım beni ve benim gibi düşünenleri, eleştirdiğim kişiler ve onların aileleri adına üzülüyorum.
Yüzsüzlüğün ve arsızlığın da bir sınırı vardır ancak bizim arsız yüzsüzler bu sınırları da yıkıp geçti; artık yetersiz kalan “yüzsüzlük ve arsızlık kavramları” adına üzülüyorum.
Hukuk adına, adalet adına, hakkaniyet adına, din adına, Allah adına üzülüyorum.
Düşünebiliyor musunuz?
“Makara kakara” kaydında, Metehan Demir olayı kabulleniyor, Türk Halkından özür diliyor.
Alo Fatih, Başbakanla olan konuşma kayıtlarındaki konuşmaları kabul ediyor, (hatta bu konuşmaları Başbakan da kabul ediyor.)
Başbakan, oğlu Bilal’le olan konuşmalarını, “Beni de dinledi bunlar!” repliğiyle bir ara kabullendi, baktı iş sarpa sarıyor, daha sonradan “montaj” demeye başladı.
Yani?
Yani muhataplar açık ya da kapalı olarak kabulleniyor, Tubitak kabullenmiyor.
“Hayır montaj” diyor Tubitak; “Siz böyle bir konuşma yapmadınız, yapmış da olamazsınız!” diyor.
Oysa gerçek ses mühendisleri, ısrarla, “Bu kayıtlar montaj ya da dublaj değil, gerçek…” diyor.
“Madem kendinize güveniyorsunuz, o zaman bu kayıtları neden uluslararası ehil kurumlarda değil de; hayvanat bahçesi gibi kurumlardan eleman transferiyle yeniden yapılandırdığınız, yeterliliği ve bağımsızlığı tartışılır Tubitak’ta yaptırıyorsunuz?...” diyor.
* * *
Şu düştüğümüz rezilliğe bakar mısınız?
Bu iktidar, yüzsüz ve arsız bir toplum yaptı bizi.
Ve de süzme salak.
Üzülüyorum.